RUHUNDAN ÖPÜYORUM
Gelecekteki kendinize yazdığınız bir mektubu okuyunca anlıyorsunuz. Kendinize şöyle demek geliyor içinizden; yaralı ruhunun yarasından öpüyorum seni. Eline yüzüne bulaştırdığın hayatınla, düşmekten yüzülmüş kanlı dizlerinle seviyorum seni. Tüm karanlığın ve aydınlığınla; kararsızlığın ve kararlılığınla bir çocuk gibi masumca seviyorum seni. Seni günler ve geceler boyunca defalarca affediyorum. Seni sevdiğimi unuttuğum her an için sen de beni affet. Seni en az diğerleri kadar sevdiğimi biliyorum. Nedense arada unutuyorum. Sonra nasılsa hatırlıyorum yeniden. Özür dilerim sana yaşattıklarım için. Fersah fersah çarşaf gibi bir denizken zihnin, suyunu bulandırmak istememiştim. Dünyanın yükünün altında kürek kemiklerinin kırılışını duymak istememiştim. Dikişleri tutmayan bedende, ruhunun çığlıklarını duyan güzel kulaklarından öpüyorum. Sen bunu hak etmemiştin. Bazen kalbini söküp aldılar. Karşılarına koyup alaya aldılar. İzin verdim. İncinmene izin verdim. Aklının incilerini yerlere serdim. Ruhunun bahçelerinde çiçekleri ezdirdim. Büyük bir kibirle inanmadım sana. Güvenmedim. Adım attırmadım. Eziyet ettim. Üzdüm. Herkesle yaptığım empatiyi senle yapamadım. Olmadı, olduramadım, olduramadık. Senle ben aynı beşiğin sakinleri…Hiç ayrı değildik eskiden. Yapışıktık, ikiz gibi. Bizim anlamımız birdi. Şimdiyse yitip gitmiş gibi. Farkındayım en azından yaptığım haksızlığın. İflah olmazım, başına buyruğum, biraz vurdumduymazım ben. Söz veremem bir daha olmayacağına. Fakat seni temin ederim, sevgili kendim, seni bu kadar hırpalamayacağım bir sonraki sefer.