ter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2021 Pazar

BİZİM İÇİN ÖL

 


BÖLÜM 6

Karmen’in yersiz özgüveni sinirimi bozmaya başlamıştı. Karşımda gayet sakin ve dimdik oturuyordu. Yolu boş gözlerle izliyordu. Heyecanlı değildi, korkmuyordu. Yine de benimle göz teması kurmuyordu. Söylediğim gibi kararlarının sorgulanmasını hiç sevmez, konu ne olursa olsun. Bu esnada da siyah transporter varacağımız noktaya oldukça yaklaşmıştı. Bu kadının bazen demirden yapıldığına inanıyordum. Yer yer tamamen duygusuz, çelik gibi sinirleri olan birine dönüşüyordu. Böyle zamanlarda onun ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü bilmek imkânsızlaşır. Çünkü savaş zırhını giydikten sonra duygularını sadece savaş meydanında belli eder. Umarım bir planı vardır. Hatta birden fazla olsa çok daha iyi olur. Çünkü ben bu sefer önlem almaktan başka bir şey yapmadım.

Şimdi sinirim biraz yatıştı. Şu an içimde korku filizleniyor. Ya Karmen’e bir şey yaparlarsa… O zaman beyinlerini dağıtmak zorunda kalırım. Karmen’de ben de onun sinirlerinin benden daha sağlam olduğunu biliyoruz. Stresli anlarda mantıklı düşünmeyi zamanla ondan öğrendim desem yeridir. Eğer Karmen’in kılına zarar gelirse o örgüt bozuntusunun kökünü kazırım. Son bir üye kalmayana dek her birini çekinmeden öldürürüm. Hem de bunu büyük bir zevkle yaparım. Karmen meselesi başka… O benim kırmızı, parlak çizgim.

Yol boyunca tek kelime etmeden gideceğimiz yere ulaştık. Arabadan indik. Burası bir mafya inine benzemiyordu. Gayet göz önünde, şatafatlı bir oteldi. Pek çoğuyla yüz göz olsam da örgüt deyince hala aklıma başıboş hangarlar, metruk binalar ve sefillik geliyor. Ama 21. yüzyıldayız hepimiz paraya ve konfora takıntılıyız galiba. Onca kara paradan sonra sadece kaçık olanlar,  rutubetli gerçekten kötücül ruhlu bir yerde yaşar herhalde. Ya da fazla hayalperestler ve romantikler… Otel tamamıyla onlara aitti. Basit, seviyesiz ve ölçüsüz tüm bu insanlar bu müthiş zenginlikle uyuşmuyordu. Şans eseri oraya yolları düşmüş birkaç serseri gibiydiler. Kapıda izbandut herifler, lobide racona uygun karşılama ve hat safhada hödüklük… Havada bariz görünmeyen ince bir duman tabakası vardı. Karmen ile danışmaya doğru ilerledik. Herkes bizi gözleriyle takip etti. Neyse ki az sonra dikkatleri dağıldı ve bön bön bakmaktan vazgeçtiler. İçerisi altın varaklı süslemelerle doluydu. Saray tarzı dev geniş rahat görünmeyen ve gözümü acıtacak kadar parlak koltuklar sağa koyulmuştu. Görgüsüzce seçilmiş dev televizyon bile aralarında minicik kalmıştı. Bekleme alanında maç izleyen birkaç herif vardı. Ellerindeki purolar tabloyu tamamlıyordu. Fakat her biri maçtan kopmuştu. Gol olduğunda sadece spikerin cırtlak sesini duyabiliyordunuz.

‘Hayrola kime baktınız birader?’ dedi lobideki andaval adam. Karmen benim konuşmama fırsat vermeden usulca cevap verdi. ‘Biz Yakut’la görüşmek istiyoruz. Kızıl Yakut’la…’ dedi. Adam gözlerini devirdi, elini çenesine koydu. ‘Bana bak kaç kişi onunla görüşmek istiyor haberin var mı? Hadi bir tatsızlık çıkmadan uzayın buradan. Üstünüz kirlenmesin sonra.’ dedi. Dişlerimi sıktım. ‘Bana bak lan! Ortağımla düzgün konuşacaksın önce. Sonra paşa paşa şu Allah’ın cezası herife burada olduğumuzu söyleyeceksin. Yoksa bir güzel kirletirim üstünü kendi kanınla.’ dedim.  Alın size stres yönetimi, yine müthişim. Birden serseriler puroları bırakıp bana baktı. Herkes ufak ufak tişörtünü sıyırıyordu. Evet, ölüm fermanımı imzalamış gibi hissettim. Biri ‘ Ne oluyor abi bir durum mu var?’ dedi. Adam hallediyorum kardeşim gibi bir şey söyledi. Ucuz yırtmıştık yine. Göz ucuyla Karmen’e baktım gözleri alev alevdi. Çok kızmıştı bana ama beklenmeyen şekilde sıkılmış gibi esnedi. ‘Eğer birbirinizin üstünü kirletmek istiyorsanız alın size fırsat. Benim böyle bir niyetim yok. Kavga etmek istiyorsanız sizi kendi halinize bırakıp şuraya oturacağım. Ama eğer Karmen geldi dersen bunların hiçbirine gerek kalmaz. Orada bekliyor olacağım.’ dedi. Biz bu şekilde davrandığımız için birbirimizi suçlar gibi bakıştık. İt herifin sebep olduğu şeylere bak. Karmen’in ardından gittim. ‘Affedersin kendime hâkim olamadım. Özür dilerim.’ dedim. ‘Henüz batırmadın ama batırmaya çok yaklaştın Sarp. Buraya geldiğim gibi tek parça çıkmak istiyorum. Anlıyor musun?’ dedi. ‘Peki, senin yolundan halledelim. Bir daha ağzımı açarsam ne olayım?’dedim. Karmen bir şey söylemedi.

Çok geçmeden kocaman bir adam bize buluşacağımız herifin odasına kadar eşlik etmeye başladı. Upuzun bir koridorda yürüyorduk. Koridor loştu. Sanırım lavanta tarzı bir şey kokuyordu. Kırmızı ve kahverengi tonlarında sıkıcı bir koridordu. Önümüzdeki adam o kadar iriydi ki neredeyse koridorun hepsini doldurmuştu. Buradan dedi. İşlemeli ahşap bir kapıyı açtı ve eliyle içeri girmemizi işaret etti. Kapıya hayran kaldım. Siyah ya da siyaha yakın bir rengi vardı. Üzerine iki büyük çınar işlenmişti. Ve çınarların yaprakları küçük kırmızı taşlarla kaplanmıştı: Yakutla. Bu muhteşem kapıdan sonra merakım bir kat daha arttı. Karmen ile beraber içeriye girdik. Ve hiç beklemediğimiz bir manzarayla karşılaştık.

DEVAM EDECEK

24 Haziran 2021 Perşembe

BİZİM İÇİN ÖL

 


    BÖLÜM 5

      ‘Hadi söyle o zaman ne bu? Meraklandırma beni.’ dedim. ‘Bu birkaç ay önce beni tehdit etmek için kullandıkları mermi kovanı.’ dedi. ‘Şu kargoyla gelen mi?’ dedim. ‘Ta kendisi…’dedi. ‘Şu ana kadar kimlerin seni tehdit ettiğini öğrendiğini umuyorum Karmen. Bu bilgi bayağı işimize yarar. ‘Öğrendik tabii öğrenmesine ama isimlerini net hatırlamıyorum. Bir bakayım. Pınar’a söyleyeyim arşivden birkaç dosya getirsin.’ dedi. Kısa bir telefon görüşmesi yaptı. ‘Hem tehlikeye atılan bir tek ben değilmişim demek ki.’ dedim. Karmen bıkkınlıkla cevap verdi. ‘İkisi aynı şey değil bir kere. Sen kendini riske atıyorsun. Ben onca önleme rağmen kendimi riskin içinde buluyorum. Çok farklı yani...’ ‘Aman ne dersen de ben sonuca bakarım.’ dedim. Omuz silkti. Sonra ‘Hiç mi hatırlamıyorsun isimlerini?’ dedim. Karmen ‘Ya kırmızılı, kızıllı bir şeydi ama… Yok, net hatırlamıyorum. Kırmızı zümrüt müydü safir miydi öyle bir şey…’ dedi. Gülerek ‘Yok, deve… Kusura bakma da böyle absürt örgüt ismi ne duydum ne gördüm Karmen’ dedim. O da güldü. ‘Haklısın haklı olmasına fakat aylar geçmiş üstünden. Bir de çok üzerinde durmamıştım bu konunun. Yoksa hafızam iyidir, bilirsin.’ dedi. ‘Öyledir öyledir bilmez miyim? (!)’ ‘Sarp, bak bozuşmayalım haa!’ dedi. En sevimli halimle ‘Takılıyorum Karmen boş ver sen beni.’ dedim. Gözlerini devirdi. O arada Pınar kapıyı çalıp içeri girdi. Uzun zamandır görüşememiştik onunla. Pınar da bizim -tabii daha çok Karmen’in- asistanımızdı. Yalnız daha önce de anlattığım gibi burada ast üst ilişkisinden çok arkadaşlık ilişkisi hâkimdi. Bu sayede Pınar ile aramız çok iyiydi. Selamlaşıp kucaklaştık. Biraz havadan sudan konuştuk. Bana geçmiş olsun dileklerini iletti. Ardından hemen konumuza döndük. Karmen biz konuşurken dosyaları incelemişti bile. Pınar elinde bir paket daha getirmişti. Soran gözlerle baktığımı görünce ‘Bunu da kanıt odasından getirttim. Bu Karmen’e yollanan mermi…’ dedi. Aceleyle ‘Çıkartsana bir bakalım. Uyuşup uyuşmadığından emin oluruz.’ dedim. Pınar paketten çıkarttığı şeffaf poşetin içindeki mermiyi masaya koydu. Aynı kırmızı renk, aynı kalibre…’ Bunun üstüne Karmen’e dönerek ‘Eee kimmiş bunlar?’ dedim. ‘Kızıl Yakut diye bir örgütlermiş. Başında -adından anlaşılacağı üzere- Yakut lakaplı bir adam var.’ ‘Belalılık dereceleri ne âlemde peki?’ Pınar söze karıştı. ‘Hiç iç açıcı olduğunu zannetmiyorum. Son on iki-on üç olayda bu heriflerin ismini duyduk.’ Karmen sordu ‘Hangi derecedendi bu olaylar? Sistemdeki girişleri nereden yapılmış?’ dedi. ‘Onu direkt söyleyemem. Ufak bir tarama yapmam gerekir.’ dedi. ‘İşini hallettiğin gibi gel tamam mı? Kaybedecek vakit yok.’ dedim. ‘Tamam, hiç merak etmeyin.’ dedi. Yanımızdan ayrıldı.

      Karmen dirseklerini masasına ellerini de yanağına koymuş somurtuyordu. Küçük, şirin, tatlı bir kız çocuğu gibiydi. Konuşmaya başladığı an yine sarsılmaz kadın imajına büründü. ‘Böyle olacağını biliyorduk. Elbette bu yolda başımıza bir sürü dert açılacaktı. Yine de bu kadar erken olabileceğini düşünmemiştim.’ dedi. ‘Yalan yok ben de sanmazdım. İyi tarafından bakarsak doğru yoldayız. Düşünsene birileri yaptığımız şeylerden o kadar rahatsız ki belgelerimizi çalıyor yetmiyor bizi ölümle tehdit ediyor. Bu da bir şeydir.’ dedim. Karmen ‘Evet, arı kovanına çomak soktuğumuzu anladım. Tabii senin tuzun da kuru. Tehdit edilmiyoruz. Farkındaysan ben tehdit ediliyorum.’ dedi. ‘Aaa hiç olur mu anca beraber kanca beraber Karmen.’dedim. Yerimden kalkıp ona sarılmaya gittim. ‘Of sululuğun üstünde yine Sarp… Çekil sırnaşma. İşin gücün yok mu? Hadi canım seninkiler seni bekler.’ dedi. ‘Öyle olsun. Ne yapayım giderim ben de. Ama sandığın gibi uzağa değil. Civardayım yine. Önlemleri de arttıracağım biraz.’ dedim. Karmen ‘Tamam tamam nasıl istiyorsan öyle yap yeter ki odamdan çık. Biraz kafa dinleyeyim.’ dedi. ‘Nasıl isterseniz efendim.’ dedim ve odadan çıktım.

* * *

      Henüz birkaç saat geçmişti ki Pınar, Karmen’in acilen beni çağırdığını söyledi. Merakla Karmen’in yanına gittim. Pınar’ın yaptığı taramanın sonuçlarını masasına yaymış, her yeri dağıtmıştı. Ben içeriye girdiğimde kafasını kaldırmadı. ‘Heriflerde ne ararsan var. İşin kötüsü benim sözümün geçmediği insanlarla da çalışıyor. Organize suç örgütü en başında… Sonra şantajcılık, tetikçilik, dolandırıcılık, kaçakçılık… Say say bitmiyor. Liste uzadıkça uzuyor. Ve öğrendiğime göre yer altı dünyasında bu işlerin her birinde adeta bir dünya markasıymış.’ dedi. ‘Epey kötüymüş.’ diyebildim. Pınar ‘Bu şu ana dek aldığımız en karanlık iş.’ dedi. Karmen’in gözleri parladı. Muhtemelen bir fikri vardı. ‘Bu adamlara karşı sahada hiç şansımız yok Sarp. Adamlar yıllardır bu işlerin içinde. Ama biz ayakta kalmak zorunda olan yeni bir kurumuz. Bence gidip konuşmayı, uzlaşmayı deneyelim. Muhakkak yumuşak bir karınları vardır. Belki birkaç aylık minik bir barış anlaşması imzalayabiliriz. Temelli olması imkânsız gibi görünüyor. Kim bilir o bile olabilir. Onları ne kadar çaresiz bıraktığımıza bağlı…’ dedi. ‘Karmen, delirdin mi sen? Daha az önce pis işlerde dünya markası diyordun onlara. O tiplerin seninle aynı masaya oturacak kadar medeni olduğunu mu zannediyorsun? Seni buldukları yerde öldürürler. Nasıl bu derece vurdumduymaz olabiliyorsun aklım almıyor. Adamlar sana mermi gönderiyor, seni öldüreceğiz diyorlar. Sen de buyurun öldürün der gibi tıpış tıpış ayaklarına gitmekten bahsediyorsun olacak iş değil. Bana tedbirsiz diyene de bak.’ dedim sinirlice. ‘Bana güven. Kimse kaz gelecek yerden tavuk esirgemez.’ dedi. Başlarım kazına da tavuğuna da diye içimden söylendim.

                                                                                                            * * *

      Yarım saat sonra transporter siyah bir arabanın içinde Karmen ile karşılıklı oturmuş ecelimize doğru yol almaya başlamıştık. Ne dediysem dinlemedi ne anlatmaya çalıştıysam anlamadı. Karmen işte… İlle burnunun dikine gidecek. Tabii önlemlerimi almıştım. Yalnız ne kadar fayda eder onu görecektik. Buluşmaya gittiğimiz adamların insanlıktan azıcık nasiplerini almış olması için dua ediyordum.

 

21 Haziran 2021 Pazartesi

BİZİM İÇİN ÖL

 

Karmen: Parlak kırmızı


BÖLÜM 4

      Şu an bulunduğumuz bu bina çok amaçlı olarak kullanılıyordu. Sorgu odalarımız, toplantı odalarımız, koca bir kütüphanemiz, arşivimiz, irili ufaklı pek çok ofisimiz, yemekhanemiz, tam teşekküllü revirimiz, hatta küçük bir laboratuarımız bile vardı. Karmen ve ben buradaki hiyerarşiyi oluşturmak için epey emek vermiştik. Kolay olmamıştı. Bünyemizde iki ana dal vardı: Saha çalışanları ve ofis çalışanları. Ben sahayla ilgilenirdim Karmen’se ofisle… Saha için ayrı bir yerleşkemiz vardı. Ben genelde orada olurdum. Düzeni sıfırdan kurarken Karmen öyle kuralcıydı ki bazen beni çileden çıkartıyordu. Her şeyi kitabına uygun yapmak istiyordu. Ama ne kadar haklı olduğunu sonradan anladım. Onun sayesinde politik açıdan hiç hezimete uğramadık. Karmen’in bayıldığı bir hukuk konseyi vardı. Konseydeki kişileri mülakatla bizzat kendisi seçmişti. Yedi avukat yanılmıyorsam sekiz hâkim ve dört tane savcıdan oluşan bu ekip oldukça donanımlıydı. Yer yer sözü açılınca ne kadar başarılı işler yaptıklarından uzun uzun bahsederdi. İşte bu konsey bizim kemik kadromuz sayılırdı. Onlar zamanında saatlerce çalışarak tüm hamlelerimizi kanuna ve tüzüğe uygun hale getirmişlerdi. Başka bir deyişle anayasadaki çatlakları bulup bunu lehimize çevirmişlerdi. Yani bu konsey üyeleri kurumdaki en hatırı sayılır insanlardır desem yeridir. Örneğin hepimizin bildiği gibi alıkoymak bir suçtur. Ama eğer şahsı kendi evinde alıkoymayı başarırsanız bu suç teşkil etmez. Çünkü yasalar şahsa ait bir konutun sizin egemenlik sahanızda olabileceğini kabul etmez. Bu tarz ufacık oyunlar bizi her daim bir sıfır öne geçirmiştir. Üstelik tahmin edeceğiniz gibi değerli arkadaşlarımız bunu babalarının hayrına yapmıyor. Onlarda diğer tüm arkadaşlarımız gibi gayet göz dolduran maaşların yanında, ek mesai ücretleri, aklınıza hayalinize gelmeyecek her çeşit sigorta, türlü türlü gelecek güvenceleri alıyor. Ve en önemlisi onlara peşinden gitmeye değer bir amaç veriyoruz. Anlayacağınız altları kuru, karınları tok böylece kurumumuza maksimum katkı sağlayabiliyorlar. Bünyemizde bu bahsettiğim hukuk kadrosu dışında eğitim, finans, sağlık, ticaret, hizmet, turizm, ulaştırma ve haberleşme alanında pek çok kişiyle omuz omuza çalışıyoruz. Dışarıdan bakıldığında son derece gayri resmi görünen kurumumuz aslına bakıldığında son derece resmidir.

               * * *

      Bütün bunlar dışında Karmen ve ben vakit kazanmak için yerleşkelerimizde kalıyoruz. Çatı katı iki binamızda da bize aittir. Her ikisinde karşılıklı iki odamız ve ortada da aynı şekilde tasarlanmış sade, nezih bir salonumuz bulunur. Karmen dün burada kalmam için ısrar etmişti. Aslında öteki yerleşkeye gitmem gerekirdi. Eminim beni bekleyen tonla iş vardı. Fakat onu kıramadım elbette halim de yoktu onca yol tepmeye. İkinci binamız şehir dışına yakındı. Karmen ile saha çalışanları için özel olarak seçmiştik. Devasa bir bahçesi vardı oranın. Neyse burada kalmıştım işte. Karmen pazar dâhil her gün 06.30’da uyanır. Hep yapacak daha fazla işi vardır çünkü. Başkalarının çok çalışmasını istiyorsan önce sen çok çalışmalısın der. Haksız da sayılmaz hani.

       Bacağımın ağrısı beni uyandırdığında saat 05.45’ti. Uyumak için çabaladım ama uyuyamayacağımı anlayınca yatağımda doğruldum. Onu beklemeye başladım. Çünkü uyanıp giyindikten sonra hemen yanıma gelip biraz daha dinlenmem gerektiğini söyleyecekti. Saat 06.45 olduğu gibi odama damladı. ‘Günaydın, kalkmıyorsun tamam mı?’ dedi. Kırmızı bir takım giymişti. Saçlarını da zahmetsizce topuz yapmıştı. ‘Kalkmazsam nasıl beraber kahvaltı yapacağız?’ diye sordum. ‘Yapmayız olur biter. Dinlenmen lazım. İyi görünmüyorsun.’ dedi. Kızarak ‘Karmen ne zamandır oturup iki çift laf etmedik. Onu geçtim hani konuşacaktık. Zaten böyle anlaştık ya. Yoksa bana kahvaltıyı fazla mı görüyorsun?’ dedim. ‘Sen de hep mazlumu oyna hep!’ diye sitem etti. Sonra ‘Anlaştık biliyorum ama sen iyi hissettiğine emin misin? Şu haline bak bir.’ dedi. ‘Hadi hadi iyiyim ben, sen hep ne dersin vakit nakittir uzatmayalım.’ dedim. Gönülsüzce ‘Peki istediğin gibi olsun.’ dedi.

               * * *

      Odamdan çıktım bir de göreyim masa bin bir şeyle donatılmıştı. Anlaşılan Karmen bana kıyak yapmıştı. Çünkü o genelde basit ve hızlı tüketilen yiyecekler tercih ederdi. Masaya oturdum. Karmen söze başladı. ‘Eee anlat bakalım benim bir numaralı adamım, projemin ortağı ve can dostum canını niye bu şekilde tehlikeye atıyor? Sarp nasıl böyle bir gaflete düştün aklım almıyor. Tatlım, emrinde yüzlercesi var. Her işi kendin halletmek zorunda değilsin. Kendimden bildiğim için söylüyorum. Her şeye yetişmek imkânsız.’ dedi. Karmen’le tartışmak zordu. Eğer haklıysa bunu kabul ettirir daha sonra istemediği şeyin tekrarlanmaması için güvence alırdı. Yine de bu konuşmanın bir dost sohbeti olmayacağını önceden kestirmiştim. Şansımı denedim ‘Karmen, her şey birden gelişti. Başta önemli bir iş olduğu için ben halletmek istedim. Ama sonra işler sarpa sardı.’ dedim. Karmen ciddiyetle devam etti. ‘Sarp, bak bizim sana ihtiyacımız var anlıyor musun? Ölseydin ne olacaktı? O kadar çok kan kaybetmişsin ki buraya ulaşman bir mucize olmuş. Sahaya inme otur oturduğun yerde demiyorum. Tabii ki in orada çalışacak arkadaşlarımızı yetiştiriyorsun. Ama tedbirsiz işlerden nefret ederim biliyorsun. Koca bir haberleşme ağına boşuna mı para döktüm yani. Ufacık bir verici sinyaliyle bizimkileri harekete geçirebilirdin. Neden yapmadın?’ dedi. Derin bir nefes aldım. ‘Endişelerini anlıyorum Karmen. Gerçekten sana hak da veriyorum. Ama işler her zaman tereyağından kıl çeker gibi ilerlemiyor. Konseyin geçen aylarda bahsettiği köstebek olayını hatırlıyor musun? Hani sunucularımızdan yüklü miktarda dijital belge çalınmıştı.’ dedim. ‘Evet evet, unutmak ne mümkün rüyalarıma giriyor bazen.’ dedi. ‘Hah işte o işe bulaşan heriflerden birini tespit ettik. Bir iki kez elimizden kaçırdık. Sonunda elde etmek istedikleri bir doküman olduğunu öğrendik. Dokümanı satar gibi yapıp herifi yakalayacaktık. Her şeyi ayarladık. Ama adam gelmedi. Öyle olunca çocukları buluşma yerinin etrafına yaydım. Şüphelinin yakınlarda olduğunu biliyordum. Çünkü daha önce telefonlarını dinlemiştik. Civarda bir buluşmaları daha vardı. Şifreli konuştukları için yeri saptayamamıştık ama adam bizim olduğumuz yere çok yakın olduğunu söylemişti. Bizimkilere oldukça güvendiğimden herkesi tek yolladım. Bu sayede adamı bulma şansımız artacaktı. Muhtemelen o ara sinyal kesici kullandılar bizimkilerle bu yüzden haberleşemedim. Bir süre sonra önümde sürekli arkasına bakarak yürüyen siyah şapkalı birini gördüm. Elinde bir sırt çantası vardı. Blöf yaparak dur kaçma dedim. Adam koşmaya başladı. Peşinden ben de… Zaten aramızda çok mesafe yoktu. Zıplayıp üstüne atladım. Beraber yuvarlandık. Bir müddet sokağın orta yerinde boğuştuk. Sonra ben onu güç bela daha sote bir yere sürükledim. Bu arada hala kavga ediyorduk. O sıra bir sızı hissettim bacağımda ama çok kötü değildi. O hengâmede yaramın ciddiyetine varamadım. Kafama sağlam bir darbe alınca da dünya dönmeye başladı. Fırsat bulup  silahımı çekene kadar herif yeniden kaçmaya başladı. Gerisini zaten bildiğini düşünüyorum. Arkadaşlardan dinlemişsindir.’ Karmen ‘Evet, sonrasını biliyorum. Ucuz yırtmışsın. Şu hırsız herifleri bir yakalasak... Çok önemli bilgiler vardı o kayıtlarda. Bir dahakine bu tarz işleri masa başında bitirebilir miyiz ona bakalım. Senden bir tane var Sarp. Seni kaybetmeyi göze alamam.’ dedi. ‘Teşekkürler Karmen, ben de seni seviyorum.' Karmen 'Uff dalga geçme.' dedi. ‘Ha bir de şuna bak.’ diyerek cebimden 9 mm’lik kırmızıyı çıkarttım. Karmen donakaldı ‘Sarp, bu… Bu o.’ dedi. ‘Ben de bildiğini düşünmüştüm Karmen.’

 DEVAM EDECEK

20 Haziran 2021 Pazar

BİZİM İÇİN ÖL

 

Karmen kırmızısı
BÖLÜM 3

      Bacağımdaki sargı benzeri şey çoktan işlevini yitirmişti. Birden ayaklandığım için yaramdan yine kan sızmaya başladığını hissettim. Üstüne her bastığımda keskin bir sızı duyuyordum. Tabii baş ağrımı da unutmamak lazım... Hafif topallayarak dar, loş koridorda yürümeye devam ettim. Silahı ileriye doğrultmuştum. İçeride geniz yakan iğrenç ekşi bir koku vardı. Duvarlar rutubetten kabarmış yer yer dökülmüştü. Floresanların soluk ışığı tek ışık kaynağıydı. Görünürde başka hiçbir şey yoktu. Koridor bitti. Şimdi önümde biraz daha genişçe bir oda vardı. Önce kulak kabartıp dinledim. Çıt çıkmıyordu. Sağımı solumu hızlıca kontrol edip odaya girdim. Bu da neydi şimdi? Burası mutfaktan bozma depo tarzı bir yerdi. Sağda iki üç tane kırık dökük mutfak dolabı vardı. Solda da alabildiğine ıvır zıvır… Ha bir de ön tarafa bakan bir pencere… Karton kutular, naylon poşetler, bozuk elektrikli eşyalar, miladını doldurmuş birkaç mobilya… Anlam veremedim. Ceketimin cebinden eldivenlerimi çıkarıp giydim. Eşyaları üstünkörü eşeledim, bir şey bulamadım. Mutfak dolaplarını karıştırdım orada da kayda değer bir şey yoktu. Odanın tek penceresinin önüne gittim. Yılların birikmiş pisliği vardı sanki üstünde. Camı açtım kaçmaya uygun olup olmadığına baktım. Hemen yanda balkonu olan bir bina vardı. Balkonun yanındaysa bir direk… Valla kaçmak için biçilmiş kaftanmış dedim içimden. Camı kapattım şu eşya yığını yine gözüme ilişti. Bir umut tekrardan karıştırmaya başladım. Çeri çöpü yığından ayırdım ama hala kıpırdatmadığım eşyalar vardı. Kocaman vitrinin arkasına bakmaya yeltendim. Eşek ölüsüydü mübarek. Zorla ittirip arkasına baktım bir şey çıkmadı. Leş gibi bir kanepe vardı. Oraya bakmak hiç içimden gelmedi. Pişman olmamak için hadi bakayım dedim. Üstünde dev anası bir radyoyla tarihi eser bir süpürge vardı. Onları çektikten sonra kanepeyi kaldırıp içine baktım. İrkildim bırakıverdim. ‘Hay size dee, sizin yapacağınız işe dee… Allah bin türlü belanızı versin.’ dedim. Birden çok korktum ya bu benim aradığım adamsa… ‘Hayır, hayır, hayır yalvarırım öyle olmasın.’ diye inledim. Anında tekrar açtım. Ne vardı bilin. Daha bu sabah takıştığım izbandutlardan birinin cansız bedeni… İki seksen uzanmıştı it. Hem de şu kafamı yaran şerefsizdi bu. Beni tehdit ettiği şekilde öldürülmüştü. Kafasına tek kurşun sıkmışlardı. Derin bir oh çektim. Peşinde olduğum adamın hayatı hala benim elimdeydi. Sözümü tutmak için şansım vardı. Kanepe kapanmasın diye araya az önce kenara koyduğum radyoyu sıkıştırdım. El yordamıyla adamın üstünü aradım, ceplerini karıştırdım. Silah, kimlik, cüzdan, para gibi hiçbir şey yoktu. Yolun sonu… Burada işim kalmamıştı. Bizimkilere ulaşıp ulaşamadığımı tekrar kontrol ettim. Ses seda yoktu. Zaten tüm işlerimizi planlı yapardık. Bu yüzden onların başlarının çaresine bakacağını biliyordum. Çoktan dağılıp uzaklaşmış olmalıydılar. İşin kötüsü ne dolaplar döndüğünü anlayamamıştım üstüne bir de şu ceset eklenmişti. İzbandutların irisine ne olmuştu? Diğerini ne diye öldürdüler? Hangi konuda anlaşamadılar? Mermi kimin silahından ateşlendi? Kırmızı kovan cevap değil daha çok soru getirmişti. Adamım nereye kaçmıştı, nerede saklanıyordu? Acaba çoktan ölmüş müydü yoksa hayatta mıydı? Bütün bu soruları boş vermek zorunda kaldım.  Bacağım beni öldürüyordu. Bir an önce güvenli bir yere gidip tedavi olmak istiyordum. Seke seke bu garip yerden çıktım. Çıktığımda gözüm kamaştı. İçerinin ne kadar karanlık ve loş olduğunu bir kez daha kavradım. Tilki ve kürkçü dükkanını bilirsiniz. Ben de kürkçü dükkanıma doğru yola koyuldum.

* * *

      Tökezleye tökezleye binamızın önüne geldiğimde kapıdaki arkadaşlar koşup yetişti. ‘Sarp iyi misin? Bu ne hal böyle?’ dedi biri. Diğeri de ‘Hemen reviri hazırlatıyorum.’ dedi. Bense ‘Yok yok iyiyim. Karmen burada mı?’ dedim. O da ‘Burada burada önemli bir görüşmesi vardı yukarıda odasındadır.’ dedi.   Ben içeriye girince koşuşturmaca başladı. Tekerlekli sandalye getirip beni oturttular. Normalde hiç sevmem böyle ilgi odağı olmayı herkes bilir bunu. Çünkü canım yanmaz benim öyle bir imajım vardır. Hani derler ya kötüye bir şey olmaz iyiyi de Allah korur hah tam o tipim ben işte. Demek ki halim harap görünüyordu. Yoksa teklif dahi etmezler kızacağımı biliyorlardır. Bir iki kere tamam abartmayın demeye çalıştıysam da dinletemedim. Revire gittik doktorumuza göründük. Kan takviyesi aldım. Kafama ve bacağıma birkaç dikiş atıldı. O ara başımdan geçenlerin bir kısmını kısaca anlattım.

       Karmen’in odasına giderken yolda gördüğüm arkadaşlarla selamlaştım, konuştum. Nihayet odaya vardığımda kapıda takım elbiseli üç adam gördüm. Hayret bizim Karmen görmeyeli koruma mı almıştı? Şaşırdım. Beni tanıyorlardır diye düşünüp kapıya davrandım. Hödüklerden biri ‘Şşş beyefendi giremezsiniz şu an müsait değil içerisi.’ dedi. Ne yani ben evim saydığım bu yerde kırk yıllık dostumun, ortağımın yanında böyle mi karşılanacaktım? Tepem attı. ‘Sarp ben, söyle adamlarına yolumdan çekilsinler uslu uslu. Nelerle uğraştım zaten tüm gün bir de senle uğraşamayacağım. Karmen söylemedi mi size bana tüm kapılar açılır burada.’ diye gürledim. Adam benden bir baş uzundu aşağı bakarak cevap verdi ‘Bak kimsin, nesin bilmiyorum ama bu kapı içeriden açılana kadar kimseyi içeri sokmam ben. Aldığım emirler belli. Zor kullandırtma bize şimdi. İkile hadi.’ dedi. Sesim iyice yükselmişti ‘Bana bak fena olur haa çekil önümden, yıkıl karşımdan hadisene.’ diye bağırdım. Tam adamla birbirimize kafa göz dalmaya hazırlanıyorduk ki Karmen hışımla kapıyı açtı. Beni görünce önce şaşırdı çatılan kaşlarını indirdi sonra biraz sitemle ‘Aaa Sarp ne yapıyorsun canım? Görüşmedeyim.’ dedi. Gülüşüp sarıldık. Özlemişim bu kadını. Zaten ne zaman göremesem özlerim. Kendini özletmeyi bilir. Karmen beni eliyle odaya buyur etti. Odaya girmek için hamle yaptığımda korumalardan biri yolumu kesip ‘Başkası giremez. Efendimiz içeride.’ dedi. Karmen buyurgan bir sesle ‘Kuzum, o başkası değil ki o Sarp.’ dedi. Koluma girdi içeriye geçtik. İçeride orta yaşlarda düzgün giyimli bir adam vardı. Gergin olduğu her halinden belliydi. Elindeki mendille sürekli alnındaki boncuk terleri siliyordu. Karmen, bana adamın karşısındaki koltuğu göstererek ‘Buyur, tatlım kapıdakiler adına beni affet.’ dedi. ‘Lafı bile olmaz Karmen, senin bir suçun yok.’ dedim. Adamla göz gözeydik. En azından gözlerimiz aynı hizadaydı. Fakat herif gözlerini habire kaçırdığından göz teması söz konusu değildi. Karmen sohbetine devam etti ‘Eveet, nerede kalmıştık Cüneyt Bey? Haa en son beni ikna etmeye çalışıyordunuz. Babanızı öldürüp servetine konmamıştınız değil mi? Ya da Ağva’daki otelinizin ortağını dolandırmamıştınız? Hımm başka başka ne vardı konuştuğumuz? Ha bir de şey vergi ve insan kaçakçılığı, kara para aklama falan. Ne basit geliyor kulağa değil mi böyle söyleyince?’ dedi. Cüneyt kem küm ederek ‘Efendim her şey anlattığım gibi oldu. Valla yemin ediyorum. Babam ecelinden öldü. Ortağıma hiç öyle şey yapar mıyım? O beni dolandırdı. Mağdur benim asıl. Vergi, vergi…Şey…eee. İnsanlara yardım edeyim demiştim parayla değil ha hayrım olsun demiştim. Kara para falan bilmem ben hiç. O neymiş?’ dedi. Ama adam bariz ecel terleri döküyordu. Karmen iyice sıkıştırdı ‘Öyle mi Cüneyt Bey? Nefesinizi boşa harcamayın arzu ederseniz. Önümde gördüğünüz kalın dosyada yediğiniz haltlar tüm ayrıntılarıyla kayıtlı. Görgü tanıkları, video ve ses kayıtları, nokta atışı tarihler, yerler, kişiler… Ve sakın korkmayın biz son derece adaletli bir kurumuz. Hak ettiğinizi bulacağınızdan emin olabilirsiniz. Sizi asla hayal kırıklığına uğratmak istemeyiz sonuçta.’ dedi. Adam baktı bu böyle olmayacak işi çirkefliğe vurdu. Başladı konuşmaya ‘Siz kim oluyorsunuz da bana ahkâm kesebiliyorsunuz? Bu ne cüret! Bu ülkenin polisi, askeri, devleti, yasası, yargısı yok mu kardeşim? Oh ne ala her aklına gelen yargı dağıtsın. Yok öyle yağma! Çalıştım didindim koca bir servet edindim. Nasıl yaptımsa yaptım. Çaldım çırptım diyelim sizi ne ilgilendirir. Onu da sizin gibi çapulculara yedirtmem.’ dedi. Hâlbuki Karmen’in nerelerde kulağı nerelerde gözü olduğunu en iyi bilenlerden biriydi eminim. Karmen’in nüfuzu o kadar güçlü ve sarsılmazdı ki bazen ben bile şaşırıyordum. Adam bilmeden Karmen’in en nefret ettiği şeyi yapmıştı: Otoritesini sorgulamak. Karmen oturduğu yerden kalktı. Sakinleşmek için bir iki kez soluk alıp verdi. Eminim işe yaramamıştı. Gözleri alev saçıyordu. Adamın başında volta atmaya başladı. Yüksek ve kızgın bir sesle ‘Cüneyt, ne kadar üzeceksin beni daha? Biliyorsun üzülünce sinirleniyorum sinirlenince seni üzüyorum. Daha önce sen beni yine bu şekilde sorguladın peki ne oldu? İyi olmadı. Seni üzmemem için çabalamaya ne dersin Cüneyt. Akıl almaz sorularına gelirsek birincisi olmaz olur mu bu ülkede yasa gırla elbette ama nedense uygulamada hep bir aksaklık bir sorun… Biliyor musun? Ben deli oluyorum aksaklıklara. Hak verirsin ki hepsini de tek başıma çözemiyorum. Bu nedenle arkadaşlarla kafa kafaya verdik bu şekilde. Ve sen hesap vereceğim kişiler arasında yer almıyorsun bile.  İkincisi bu söylediklerin de kanıt niteliğinde bu nedenle dosyaya eklenecek haberin olsun cicim. Üçüncüsü benim işimi zorlaştırma adam şimdiye dek tatlı tatlı konuştuk. Ama senin dilinden konuşmasını da biliyorum gerçi sen bunu zaten biliyorsun. Değil mi? Bir de senin servetin benimkinin yanında üç beş kuruş bir şey avam herif senin kirli parana sulanacak kadar düşmedim. Ayağını denk al. Bizim sisteme bir kere düşen ettiğini bulmadan çıkamaz kulağına küpe olsun. Şimdi defol git. Sakın unutma zamanı geldiğinde cehennemin dibine bile gitsen biz seni bulur getiririz.’ dedi. Adam tıpış tıpış odadan çıktı. Kıpkırmızıydı. Karmen’e göz ucuyla bile bakamadı.

       Karmen içindeki öfkeyi kusup biraz rahatlamıştı. Bana döndü ‘Nasıl alçaklarla uğraşıyoruz görüyor musun?’ dedi. ‘Görmez miyim Karmen?’ dedim. Gülümsedi. Koltuğumun koluna oturdu. Alnımdaki yarayı elledi fısıldar gibi sessizce ‘Zor bir günmüş.’ dedi. ‘Kolay bir günümüz mü var?’ dedim. Sarıldık bir süre öylece oturduk. ‘Bugün sormadın.’ dedi Karmen. ‘Hay hay sorayım: Hala sözünü tutuyor musun?’ dedim. Şevkle ‘Tutuyorum.’ dedi. ‘Bir gün vazgeçersen haberim olsun.’ dedim. Karmen kıkırdayarak ‘İlk senin haberin olur.’ dedi. Vedalaştık. Yarın stratejilerimizi gözden geçirmek üzere ayrıldık.

19 Haziran 2021 Cumartesi

BİZİM İÇİN ÖL

 

9 mm'lik kırmızı

 BÖLÜM 2

      Karşımda iki tane izbandut buldum. Şaşkınlığımı gizleyemedim. O zaman avım nereye kaybolmuştu. Ama bu öteki ihtimalden çok daha iyiydi. Demek bu tipler sandığımdan daha hızlı damlamıştı olay yerine. Kana bulanmış üst başıma rağmen az tehditkâr görünmeye çalışarak ‘Selam, ağabeyler kime baktınız?’ dedim. İrinin de irisi at hırsızı herif ‘O nerede?’ diye sordu. Anlaşılan oyalanmaya niyetleri yoktu. Yanındaki diğer hapishane kaçkını da dişlerini sıkarak ‘Cevap ver.’ diye gürledi. Soğuk metal namlu alnımdaydı şimdi. Kartlarımı açık oynamaya karar verdim. Biraz gayriihtiyarî yere çöktüm oturdum zira halim falan kalmamıştı. ‘Ağabeyler ben de onu arıyordum. Tam kıstırdığımı zannederken kaybettim.’ dedim. İzbandut kükredi ‘Yalan söyleme bak, dağıtırım beynini haa!’ Bu mankafalarda da kas kütlesi ve beyin fonksiyonları ters orantılı olarak değişiyor. Allah’ın beyinsizleri… En uzlaşmacı tavrımı takınıp ‘Ağabeycim hiç olur mu öyle şey? Valla bak yemin ederim böyle oldu. Hem kafama dayamışsın tabancayı nasıl yalan söyleyeyim?’ dedim. Herifçioğlu ikna olur gibi oldu. Bağırarak ‘Ne tarafa gitti o zaman? Seni ne ilgilendiriyor bu herif? Bir adamla başa çıkamamışsın üstelik şu haline bak iyi benzetmiş seni.’ dedi.  Ben de ‘En son buradan dümdüz gidiyordu ağabey. Valla öyle kişisel ufak bir husumet…’ dedim. Diğeri ekledi hemen ‘Önemli bir işimiz olmasaydı sana yapacağımızı bilirdik biz.’ Boşluğuma geldi ‘Başka bahara ağabeycim, sözüm olsun.’ deyiverdim. Herif kabzayı kafama geçirdi. Her yer kan revan yine… Görüşüm bulanıklaştı. Ekran karardı. Oracığa yığıldım kaldım. Daha fazla da çabalamadım zaten.

 * * *

       Ben hayatımda daha huzurlu bir uykuya dalmamıştım sanırım. Onca kan kaybettikten sonra bu ufak şekerleme hiç fena olmamıştı. Tabii bilincimi kaybetmek suretiyle gerçekleşmişti bu ama olsun. Rüya bile gördüm. Sonra tiz bir kadın sesi ‘Beyefendi, beyefendi duyuyor musunuz? İyi misiniz?’ dedi. Bir başka ses ‘Kızım, ölmüş mü yaa Mervee bir şey söylesene?’dedi. Tiz ses ‘Ne bileyim ben be! Cimcikleme beni hayret bir şey!’ dedi. Başka ses ‘Merve salak mısın? İki tokat çak adamı bir sars bakalım uyanacak mı?’dedi. Diğer tiz ses ‘Ayy Jale saçmalama istersen adamın haline bak ne halde. Dur nabzına bakalım bari. Ölmüş mü acaba ya? Ay bulamadım nabzını.  Aradın mı ambulansı?’ Başka ses ’Yoo aramadım.’ dedi. Tiz ses ‘Jale ara şunu çabuk manyak mısın? Adam öldü ölecek.’ Başka ses ‘Aman iyi üff arıyorum. Bak böyle yapacaksın beyefendiciim, beyfendiciiim, şşş aloo uyansana be…’ Tiz ses ‘Dürtükleme adamı ya ne yaptığını zannediyorsun? İç kanaması falan bir şeyi vardır. Bir katil olmadığın kalmıştı onu da yapmış olursun. Dokunma herife ya. Jalee bak alacağım ayağımın altına haa.’ O ara gaipten gelen bu diyalogları ciddi ciddi duymaya başladım. Zar zor da olsa ‘Sarsma ulan!’ diye bağırdım. Kızlar bir irkildi sustu. Sonra şu çenesi düşük olan başladı konuşmaya ‘Bu da sana kapak olsun Mervee.’ Merve cevap verdi ‘Jale bak çıldırtma beni. Su mu bir şey var mı çantanda? Adamcağıza verelim.’ Jale ‘Antrenmanım var bu akşam veremem, at gibi susarım ben biliyorsun.’ dedi. Merve ‘Allah’ım aklıma mukayyet ol. Kızım ver şu çantayı.’ dedi. Merve atıldı çantayı kapıp suyu bana uzattı. Bir yandan da ‘Hiç merak etmeyin ambulansı ve polisi aradık az sonra gelirler.’ dedi. Suyu içerken boğazımda kaldı. Öksür öksür öldüm. Nefes nefese ‘Yok ya polise ambulansa ne gerek var. Siz onu bırakın da kalkmama yardım edin lütfen.’ dedim. Israrcı olunca bana omuz verip ilerideki banka taşıdılar. Her şey için teşekkür ettim siz gidin artık dedim. Merve ‘İyi de halinize bir bakın ekipler bir gelsin tedavi olur derdinizi anlatırsınız. İyi olur hem.’ dedi. Düşününce hiç de iyi olmazdı aslında. Ruhsatsız bir tabancam ve başıma açtığım bin bir bela vardı tabii her şey yüce bir şey uğrunaydı yine de bu suçsuz olduğum anlamına gelmiyordu. Konuyu değiştirdim ‘Islak veya kuru mendiliniz var mı acaba? Elimi yüzümü bir temizleyeyim. Malumunuz berbat durumdayım.’ Jale ‘Al al bunları da al. Bir bunlar kalmıştı zaten.’ diyerek mendilleri önüme attı. Merve ‘Seninle görüşeceğiz. İyisin hoşsun ama bazen ne oluyor sana bilmiyorum.’ dedi. Diğeri ofladı. Ben de vücudumdaki görünen kısımları dikkat çekmeyecek kadar temizlemeyi başardım. ‘Hadi selametle o zaman. Hakkınızı ödeyemem sağ olun.’ dedim. Merve ‘Olur mu öyle ya ambulansı bekleseydik.’ dedi. Bense bir an önce oradan sıvışmak istiyordum. ‘Olur canım ne olacak? İyiyim kardeşim bak turp gibiyim. Hadi işinize gücünüze bakın siz de. Ee hadi!’ dedim. Kızlar pek tatmin olmadı ama tamam deyip yavaş yavaş uzaklaştılar. Gündüz vakti bu halde birini görmek kolay olmasa gerekti. İyiyim falan deyip kızları sepetlemiştim. Fakat bitmiş durumdaydım. Galon galon kan kaybetmiş gibi hissediyordum. Bacağımdaki yaraya iyi bir müdahale gerekiyordu. Hiç derdim yokmuş gibi bir de alnımda bir yarık vardı. Genel olarak dakik ve kontrolcü biri olduğum için yaklaşık kırk beş dakika baygın kaldığımı biliyordum. Aradığım herif şimdi kim bilir hangi deliğe girmişti. Bulamazdım artık onu. Ama her daim şanslı bir pislik olduğum için şansımı denemeye karar verdim. Sahi tabancam yerinde miydi? Hemen baktım, evet oradaydı. Çok şükür, izbandutlar harbi ahmak çıkmıştı. Yoksa hangi geri zekâlı şüphelinin cebini yoklamaz ki… Önce herifimi gözden yitirdiğim bu sokağa bakacaktım. Etrafı kolaçan ederek ilerledim. Kapıları, pencereleri, depo girişlerini yokladım. Fos çıktı bir şey yok derken bir mermi kovanı buldum. Ama öyle alelade bir mermi kovanı değil. Kırmızı renkli 9 mm’lik… İçimde bir adrenalin hissettim. Bu silah ben baygınken ateşlenmiş olmalıydı. Bu peşinde olduğum adamın silahından mıydı yoksa dangalak kendi arkadaşlarına da mı mimlenmişti? Bunu bilmiyordum. İlkinin doğru olmasını diledim. Etrafa bakındım. Merminin oralarda tek bir aralık kapı vardı. Kilit zorlanmamıştı. Silahımı elime aldım, kapıyı yavaşça itekleyip içeri girdim. Yeniden başlıyorduk. Tek fark bu sefer enerjimi gerçekten isabetli kullanmam gerektiğiydi.

DEVAM EDECEK


17 Haziran 2021 Perşembe

BİZİM İÇİN ÖL

 

    Hassas içerik ya da her neyse

    

      BÖLÜM 1

      Koştum, koştum, koştum… Bırakın soluklanmayı nefes almaya bile vakit yoktu. Adi herif tabana kuvvet kaçarken var gücümle onu takip ediyordum. Bir de baktım ki bacağımda kahrolası bir kesik var ve oluk oluk kanıyor. Adrenalinden olsa gerek geç fark etmiştim. Ve kramplar başladı.  Sonrasında da halsizlik… Başım dönüyordu. Adam görüş alanımdan çıkıyordu. Bir şeyler yapmalı, bir şeyler yapmalı… Bizimkilerle iletişimi de kaybetmiştim. İstediğim ne varsa aldım ben bu hep böyle oldu bundan sonra da böyle olacaktı. O şerefsiz benden böyle kurtulamayacaktı. Cadde epey kalabalıktı. Biraz ötede bir yangın merdiveni gördüm. Kilitliydi. Ceketimden glock tabancamı çıkarıp hemen susturucuyu taktım. Nişan almakta biraz sorun yaşadım ellerim titriyordu. Kilide bir el ateş ettim. Ses yankılandı. Birkaç meraklı göz benim olduğum tarafa döndü. Hiç oralı olmadım. Gözlerim kararıyordu. Seri biçimde merdivenleri çıktım. Bacağım beni yarı yolda bırakmak için çabalıyordu. Silahı ceketime koyup etrafta bacağıma baskı uygulamak için bir çaput aradım. Yoktu, yoktu, yoktu. Kahretsin! Kan kaybı tüm enerjimi alıp götürmüştü. Elimle bastırmayı denedim. Şimdi de her yerim kan olmuştu. Şiddetle karıncalanıyor ve kaşınıyordu. Canım çok yanıyordu. Son bir kuvvetle çatıdan aşağıdaki adamımı gözledim. Beş altı bina ilerideydi. Beni arkasında göremeyince koşmayı bırakmıştı. O an çatıdan aşağıya salınmış bir ilan gördüm. Çakımı çıkarttım ilanın iplerini kestim. Özensizce ve hızlıca keserek uygun boyutlara getirmeye çalıştım. Bacağıma turnike yaptığım gibi fırladım. Şimdi aramızda sekiz dokuz bina vardı. Kaçamayacaktı, izin vermeyecektim. İlk binayla aramızda yarım metre vardı, zıpladım. Ağırlık merkezimi öne kaydırdım ve yuvarlandım. Takla atıp ayağa kalktım. İkinci, üçüncü… Bacağımdan akan kanlar yüzünden ayağım kaydı. Dengemi kaybettim. Yüzükoyun diğer çatıya kapaklandım. Yine de tam zamanında ellerimi koymuştum. Güçlükle doğruldum. Bir otelin üstündeydim. Yan tarafındaki balkonlardan birine indim. Sonra ona tutunup bir diğerine bıraktım kendimi. Beşinci, altıncı… Binanın birinin giriş saçaklarının üstüne atladım. Yerden o kadar yüksekte değildim şimdi. Bacağım zonkluyordu. Beni dinç tutan tek şey hırs ve öfkeydi. Binaları sırayla geride bırakırken hedefin durduğunu gördüm. Cebinden bir şey çıkarttı, ne olduğunu anlamadım. Kulağına götürdü. Andaval herif, büyük bir hata yapmıştı. Neşelenmiştim az kalsın bacağımı unutacaktım. Ama ne mümkün! Konuşa konuşa ana caddenin uzağındaki ara sokaklara yöneldi. Ensesindeydim. Arayı kapatmıştım ve avantajlı bir duruma geçmiştim. Bu aşağılık adamı kendi hesabımızı görmeden kimsenin eline bırakmayacaktım. Ancak ondan sonra peşindeki itlerle boğuşabilirdi. Zaten o namussuzlar da verici sinyalini aldığı gibi damlardı buraya, yani az vaktim kalmıştı. Üstelik bizimkiler ortalıkta görünmüyordu. Sokağın gölgeleri içinde silahımı iki elimle tuttum yere doğrultarak ilerlemeye başladım. Seri ama emin adımlarla ilerliyordum. Avımla aramdaki takip mesafesine azami dikkat ediyordum. Topuğuna sıkabilirdim tam şu an. Canım istemedi yapmadım. Onun yerine dolanıp önüne çıkmak onu şoke etmek istedim. Sola saptım buradan doğrudan önüne çıkabilirdim. Daha önce yaptığım keşifler sayesinde bu ara sokaklara hâkimdim. Tam önüne çıkmak üzereydim şimdi. Bacağımı neredeyse unuttum heyecandan. Kalbim deli gibi atıyordu. Tüm sorunların kaynağına o kadar yakındım ki… Ve köşeyi döndüm. Silahımı kaldırdım. Kimse yoktu. Hay aksi! Şimdi ayvayı yedim. Üstüne bacağıma korkunç bir kramp girdi. İki büklüm oldum. Arkamdan bir sürgü sesi geldi. Mermi namluya yerleşmişti ve hedef bendim. Aklıma tüküreyim. Salaklık etmiştim. Arkamı döndüm ellerimi kaldırdım.

ARKASI YARIN