22 Ağustos 2021 Pazar

BİZİM İÇİN ÖL

 


BÖLÜM 6

Karmen’in yersiz özgüveni sinirimi bozmaya başlamıştı. Karşımda gayet sakin ve dimdik oturuyordu. Yolu boş gözlerle izliyordu. Heyecanlı değildi, korkmuyordu. Yine de benimle göz teması kurmuyordu. Söylediğim gibi kararlarının sorgulanmasını hiç sevmez, konu ne olursa olsun. Bu esnada da siyah transporter varacağımız noktaya oldukça yaklaşmıştı. Bu kadının bazen demirden yapıldığına inanıyordum. Yer yer tamamen duygusuz, çelik gibi sinirleri olan birine dönüşüyordu. Böyle zamanlarda onun ne hissettiğini ya da ne düşündüğünü bilmek imkânsızlaşır. Çünkü savaş zırhını giydikten sonra duygularını sadece savaş meydanında belli eder. Umarım bir planı vardır. Hatta birden fazla olsa çok daha iyi olur. Çünkü ben bu sefer önlem almaktan başka bir şey yapmadım.

Şimdi sinirim biraz yatıştı. Şu an içimde korku filizleniyor. Ya Karmen’e bir şey yaparlarsa… O zaman beyinlerini dağıtmak zorunda kalırım. Karmen’de ben de onun sinirlerinin benden daha sağlam olduğunu biliyoruz. Stresli anlarda mantıklı düşünmeyi zamanla ondan öğrendim desem yeridir. Eğer Karmen’in kılına zarar gelirse o örgüt bozuntusunun kökünü kazırım. Son bir üye kalmayana dek her birini çekinmeden öldürürüm. Hem de bunu büyük bir zevkle yaparım. Karmen meselesi başka… O benim kırmızı, parlak çizgim.

Yol boyunca tek kelime etmeden gideceğimiz yere ulaştık. Arabadan indik. Burası bir mafya inine benzemiyordu. Gayet göz önünde, şatafatlı bir oteldi. Pek çoğuyla yüz göz olsam da örgüt deyince hala aklıma başıboş hangarlar, metruk binalar ve sefillik geliyor. Ama 21. yüzyıldayız hepimiz paraya ve konfora takıntılıyız galiba. Onca kara paradan sonra sadece kaçık olanlar,  rutubetli gerçekten kötücül ruhlu bir yerde yaşar herhalde. Ya da fazla hayalperestler ve romantikler… Otel tamamıyla onlara aitti. Basit, seviyesiz ve ölçüsüz tüm bu insanlar bu müthiş zenginlikle uyuşmuyordu. Şans eseri oraya yolları düşmüş birkaç serseri gibiydiler. Kapıda izbandut herifler, lobide racona uygun karşılama ve hat safhada hödüklük… Havada bariz görünmeyen ince bir duman tabakası vardı. Karmen ile danışmaya doğru ilerledik. Herkes bizi gözleriyle takip etti. Neyse ki az sonra dikkatleri dağıldı ve bön bön bakmaktan vazgeçtiler. İçerisi altın varaklı süslemelerle doluydu. Saray tarzı dev geniş rahat görünmeyen ve gözümü acıtacak kadar parlak koltuklar sağa koyulmuştu. Görgüsüzce seçilmiş dev televizyon bile aralarında minicik kalmıştı. Bekleme alanında maç izleyen birkaç herif vardı. Ellerindeki purolar tabloyu tamamlıyordu. Fakat her biri maçtan kopmuştu. Gol olduğunda sadece spikerin cırtlak sesini duyabiliyordunuz.

‘Hayrola kime baktınız birader?’ dedi lobideki andaval adam. Karmen benim konuşmama fırsat vermeden usulca cevap verdi. ‘Biz Yakut’la görüşmek istiyoruz. Kızıl Yakut’la…’ dedi. Adam gözlerini devirdi, elini çenesine koydu. ‘Bana bak kaç kişi onunla görüşmek istiyor haberin var mı? Hadi bir tatsızlık çıkmadan uzayın buradan. Üstünüz kirlenmesin sonra.’ dedi. Dişlerimi sıktım. ‘Bana bak lan! Ortağımla düzgün konuşacaksın önce. Sonra paşa paşa şu Allah’ın cezası herife burada olduğumuzu söyleyeceksin. Yoksa bir güzel kirletirim üstünü kendi kanınla.’ dedim.  Alın size stres yönetimi, yine müthişim. Birden serseriler puroları bırakıp bana baktı. Herkes ufak ufak tişörtünü sıyırıyordu. Evet, ölüm fermanımı imzalamış gibi hissettim. Biri ‘ Ne oluyor abi bir durum mu var?’ dedi. Adam hallediyorum kardeşim gibi bir şey söyledi. Ucuz yırtmıştık yine. Göz ucuyla Karmen’e baktım gözleri alev alevdi. Çok kızmıştı bana ama beklenmeyen şekilde sıkılmış gibi esnedi. ‘Eğer birbirinizin üstünü kirletmek istiyorsanız alın size fırsat. Benim böyle bir niyetim yok. Kavga etmek istiyorsanız sizi kendi halinize bırakıp şuraya oturacağım. Ama eğer Karmen geldi dersen bunların hiçbirine gerek kalmaz. Orada bekliyor olacağım.’ dedi. Biz bu şekilde davrandığımız için birbirimizi suçlar gibi bakıştık. İt herifin sebep olduğu şeylere bak. Karmen’in ardından gittim. ‘Affedersin kendime hâkim olamadım. Özür dilerim.’ dedim. ‘Henüz batırmadın ama batırmaya çok yaklaştın Sarp. Buraya geldiğim gibi tek parça çıkmak istiyorum. Anlıyor musun?’ dedi. ‘Peki, senin yolundan halledelim. Bir daha ağzımı açarsam ne olayım?’dedim. Karmen bir şey söylemedi.

Çok geçmeden kocaman bir adam bize buluşacağımız herifin odasına kadar eşlik etmeye başladı. Upuzun bir koridorda yürüyorduk. Koridor loştu. Sanırım lavanta tarzı bir şey kokuyordu. Kırmızı ve kahverengi tonlarında sıkıcı bir koridordu. Önümüzdeki adam o kadar iriydi ki neredeyse koridorun hepsini doldurmuştu. Buradan dedi. İşlemeli ahşap bir kapıyı açtı ve eliyle içeri girmemizi işaret etti. Kapıya hayran kaldım. Siyah ya da siyaha yakın bir rengi vardı. Üzerine iki büyük çınar işlenmişti. Ve çınarların yaprakları küçük kırmızı taşlarla kaplanmıştı: Yakutla. Bu muhteşem kapıdan sonra merakım bir kat daha arttı. Karmen ile beraber içeriye girdik. Ve hiç beklemediğimiz bir manzarayla karşılaştık.

DEVAM EDECEK

15 Ağustos 2021 Pazar

MASAL MASAL İÇİNDE

 


MASAL 

      Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken bir masal ormanı varmış. Bu ormanda bütün hayvanlar bir arada yaşarmış. Bir de padişahları aslan varmış. Kötü huylu, uslanmaz, bencil, kendini beğenmiş aslanın tekiymiş. Heybetli desen değilmiş. İşinin ehli desen değilmiş. Ama az uyanık da değilmiş. Ne vakit tahtı sallansa kurdu kuşa düşürür. Sefasını sürermiş. Padişahın vezirleri de varmış. Vezirler padişaha sürekli hürmette bulunurmuş. Bir dediğini iki etmezlermiş. Çünkü padişahın onları eli boş bırakmayacağını bilirlermiş. Ne kadar boyun eğerlerse ne kadar padişahım çok yaşa derlerse o kadar ödüle layık olurlarmış. Sarayda odaları hazır edilir, köşkler ve bahçeler kendilerine tahsis edilirmiş. Cepleri o şekilde altın keseleriyle dolar, karınları böylece tıka basa doyarmış. Vezirlik görevini üstlenen dört tane hayvan varmış. Bunlar yılan, çakal, eşek ve öküzmüş. Masal ormanının kendine ait bir de meclisi varmış. Bu meclis halktan seçilen hayvanlardan oluşurmuş. İşte bu hayvanlar aslanın gücünü eleştirebilen tek toplulukmuş. Buna rağmen aslan onlarla dalga geçer, değersiz olduklarını her fırsatta yüzlerine vururmuş. Aslan orman halkından da kimsenin kendi hakkında kötü konuşmasını hazmedemezmiş. Onu kötüleyenleri bulur ya zindana atarmış ya da sürgüne gönderirmiş. 

     Gel zaman git zaman hayvanlar çok korkar olmuşlar. Attıkları her adıma, söyledikleri her söze dikkat ederlermiş. Dert yanmak yasakmış. Aç kalmak yasakmış. İşsiz kalmak yasakmış. Bir köşede ağlamak serbestmiş ama onu da kimsenin görmemesi gerekiyormuş. Yoksa padişah onları en ağır biçimde cezalandırırmış. Biri, o merhametten nasibini almamış aslanın eline düşmeye görsün hali harapmış. Aslan tüm bu asabiliğine ek olarak oburun tekiymiş üstelik. Gözü doymak nedir bilmezmiş. Hep daha çok istermiş. Yetmezmiş bir türlü. Başlangıçta yavaş yavaş ağaçları kestirmiş. Ağaç işte diyormuş olsa ne olur olmasa ne olur.Yeni yuvalar yapacağım deyip hayvanları zaten kendi yuvaları olan yerden ötelere sürmüş. Sonra yaptırdığı yuvaları sahiplerine geri satmış. Zengin olmuş. Hazinesi dolmuş, taşmış. Benim zenginliğim bizim zenginliğimiz demiş. Ama paylaşmaya hiç yanaşmamış. Ben yoksam, siz yoksunuz. Ben yoksam, siz bir hiçsiniz demiş durmuş. Hayvanlar inanmış. Gelmesin aman derken gitmesin aman demeye başlamışlar. Aslan kendine verilen desteği görmüş. Kendi kendine düşünmüş. Ben en iyisi devam edeyim yaptığım şeylere bana güveniyorlar nasıl olsa demiş. 

     Bir gün vezirler halka haber vermiş. Padişah ormandaki meydanda açıklama yapacakmış. Herkes merak edip meydana gitmiş. Aslan dev pençesini kaldırıp işaret etmiş. 'Oraya bir köprü yapacağım ben.' demiş. Koyunlar 'Yaşa!' demiş. Tilki bakmış bakmış ne çay ne ırmak görmüş. Söz istemiş. 'Pek değerli efendiler efendisi padişahım kusura bakmayın da ben oraya neden köprü yapılacağını anlayamadım, affedin.' Aslan normal demiş. 'Ben ormanların kralı, halkımın padişahı aslan ya sen kimsin? Serseri tilkinin tekisin karışma işime yıkıl karşımdan, elbet bir bildiğim var köprüyü yapalım da altından geçecek su bulunur demiş.' 

      Köprünün inşaatı bittiğinde günler, haftalar, aylar geçmiş. Ama köprünün ne üstünden geçen varmış ne de altından akan. Vezirler şikayetler üzerine apar topar padişahın huzuruna çıkmış. 'Pek yüce efendimiz durum vahim, halk ne diye işe yaramaz bir köprü yaptınız diyor' demişler. Bunun üzerine aslan kükreyerek 'O zaman bundan böyle her hayvan her gün köprüden bir kez geçecek. Ondan sonra da altına bir kova su dökecek. İşte görsünler altından su geçen köprüyü' demiş. Vezirler hemen denileni uygulamaya sokmuş. Zavallı hayvanlar boyunlarını büküp emri yerine getirmişler. İşin kötüsü kovalarını tek su kaynakları olan küçücük bir gölden dolduruyorlarmış. Göl suyu en sonunda kurumuş. Başlamışlar ağlamaya. Bundan sonra en yakın su kaynağı olan karşı dağa gitmeleri gerekecekmiş.           

      Vezirler hemen koşmuş padişaha yetişmiş. 'Efendim efendim ormandaki göl kurudu ne yapalım?' demişler. Aslan karşı dağdan taşıtın demiş. Orman yangınları için hazırda bekleyen filleri bu sefer su taşımakla görevlendirmiş. Taşımışlar. Bu boşluğu fırsat bilen aslan yeni görevliler için kolları sıvamış. Önce hemen bir ferman yayınlamış. Göreve talip olanlar içinden en uçuk teklif vereni seçmiş. Vezirler bu sırada keyifle ellerini ovuşturmuş. Olan bitene kimse akıl sır erdirememiş.

      Saraydaki hizmetçiler bir gün bahçede aslanla tilkinin beraber yürüdüğünü görmüş buna da kimse bir anlam verememiş. Her alakasız ayrıntı gibi bu da unutulmuş gitmiş. Birkaç dakika geçmeden herkes gördüğü bu kareyi unutmuş.

    Vezirler yine gelmiş. Aslan yine ne var demiş. 'Çok yüce efendimiz, pek yüce efendimiz yardım edin orman yanıyor demişler.' Aslan durmuş, düşünmüş. 'Yeni görevliler işinin başında değil mi?' diye sormuş. Vezirler cevap vermiş 'Saygıdeğer padişahım elbette görevlerinin başındalar ama yetmiyor her yer yanıyor. Ne yapacağız?' Aslan 'Kaç filimiz vardı bizim demiş.' 7 demiş vezirler. Pekala, onları saklayın. 'İyi de nasıl yardım ederiz o zaman?' demiş vezirler. Etmeyiz olur biter yok deriz, hastalar deriz demiş aslan siz dediğimi yapın. Vezirler gitmişler. Her şeyin kontrol altında olduğuna dair demeç vermişler halka. Yanan yanmış, kalan kalmış. Herkes kaderine terk edilmiş. 

      Her şey bittikten sonra aslan ve güruhu olay yerine gelmiş. Aslan hazırladığı fermanı çıkarıp vezirlere uzatmış. Vezirler şunu okumuş 'Yok olan yuvaları yeniden yapmak ya da yapmamak tümüyle ben değerli padişahınızın kararına bağlıdır. Ben istersem tüm bu ağaçların yerine çok daha yararlı şeyler dikebilirim.'

      Gökten üç elma düştü; biri bana, biri okuyanlara, diğeri de bütün iyi insanlara olsun.”

KOCAMAN BİR NOT: “Masal başında yer alan

tekerlemeler, masalın muhtevasına inanılmaması için uyarı anlamında söylenirken,

anlatılanların gerçek değil, eğlendirmek ve ibret dersi vermek için uydurulmuş şeyler

olduğunu ifade eden ‘giriş klişeleri’ niteliği taşırlar.” 

Not alıntıdır.