MASAL MASAL İÇİNDE

 


MASAL 

      Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken bir masal ormanı varmış. Bu ormanda bütün hayvanlar bir arada yaşarmış. Bir de padişahları aslan varmış. Kötü huylu, uslanmaz, bencil, kendini beğenmiş aslanın tekiymiş. Heybetli desen değilmiş. İşinin ehli desen değilmiş. Ama az uyanık da değilmiş. Ne vakit tahtı sallansa kurdu kuşa düşürür. Sefasını sürermiş. Padişahın vezirleri de varmış. Vezirler padişaha sürekli hürmette bulunurmuş. Bir dediğini iki etmezlermiş. Çünkü padişahın onları eli boş bırakmayacağını bilirlermiş. Ne kadar boyun eğerlerse ne kadar padişahım çok yaşa derlerse o kadar ödüle layık olurlarmış. Sarayda odaları hazır edilir, köşkler ve bahçeler kendilerine tahsis edilirmiş. Cepleri o şekilde altın keseleriyle dolar, karınları böylece tıka basa doyarmış. Vezirlik görevini üstlenen dört tane hayvan varmış. Bunlar yılan, çakal, eşek ve öküzmüş. Masal ormanının kendine ait bir de meclisi varmış. Bu meclis halktan seçilen hayvanlardan oluşurmuş. İşte bu hayvanlar aslanın gücünü eleştirebilen tek toplulukmuş. Buna rağmen aslan onlarla dalga geçer, değersiz olduklarını her fırsatta yüzlerine vururmuş. Aslan orman halkından da kimsenin kendi hakkında kötü konuşmasını hazmedemezmiş. Onu kötüleyenleri bulur ya zindana atarmış ya da sürgüne gönderirmiş. 

     Gel zaman git zaman hayvanlar çok korkar olmuşlar. Attıkları her adıma, söyledikleri her söze dikkat ederlermiş. Dert yanmak yasakmış. Aç kalmak yasakmış. İşsiz kalmak yasakmış. Bir köşede ağlamak serbestmiş ama onu da kimsenin görmemesi gerekiyormuş. Yoksa padişah onları en ağır biçimde cezalandırırmış. Biri, o merhametten nasibini almamış aslanın eline düşmeye görsün hali harapmış. Aslan tüm bu asabiliğine ek olarak oburun tekiymiş üstelik. Gözü doymak nedir bilmezmiş. Hep daha çok istermiş. Yetmezmiş bir türlü. Başlangıçta yavaş yavaş ağaçları kestirmiş. Ağaç işte diyormuş olsa ne olur olmasa ne olur.Yeni yuvalar yapacağım deyip hayvanları zaten kendi yuvaları olan yerden ötelere sürmüş. Sonra yaptırdığı yuvaları sahiplerine geri satmış. Zengin olmuş. Hazinesi dolmuş, taşmış. Benim zenginliğim bizim zenginliğimiz demiş. Ama paylaşmaya hiç yanaşmamış. Ben yoksam, siz yoksunuz. Ben yoksam, siz bir hiçsiniz demiş durmuş. Hayvanlar inanmış. Gelmesin aman derken gitmesin aman demeye başlamışlar. Aslan kendine verilen desteği görmüş. Kendi kendine düşünmüş. Ben en iyisi devam edeyim yaptığım şeylere bana güveniyorlar nasıl olsa demiş. 

     Bir gün vezirler halka haber vermiş. Padişah ormandaki meydanda açıklama yapacakmış. Herkes merak edip meydana gitmiş. Aslan dev pençesini kaldırıp işaret etmiş. 'Oraya bir köprü yapacağım ben.' demiş. Koyunlar 'Yaşa!' demiş. Tilki bakmış bakmış ne çay ne ırmak görmüş. Söz istemiş. 'Pek değerli efendiler efendisi padişahım kusura bakmayın da ben oraya neden köprü yapılacağını anlayamadım, affedin.' Aslan normal demiş. 'Ben ormanların kralı, halkımın padişahı aslan ya sen kimsin? Serseri tilkinin tekisin karışma işime yıkıl karşımdan, elbet bir bildiğim var köprüyü yapalım da altından geçecek su bulunur demiş.' 

      Köprünün inşaatı bittiğinde günler, haftalar, aylar geçmiş. Ama köprünün ne üstünden geçen varmış ne de altından akan. Vezirler şikayetler üzerine apar topar padişahın huzuruna çıkmış. 'Pek yüce efendimiz durum vahim, halk ne diye işe yaramaz bir köprü yaptınız diyor' demişler. Bunun üzerine aslan kükreyerek 'O zaman bundan böyle her hayvan her gün köprüden bir kez geçecek. Ondan sonra da altına bir kova su dökecek. İşte görsünler altından su geçen köprüyü' demiş. Vezirler hemen denileni uygulamaya sokmuş. Zavallı hayvanlar boyunlarını büküp emri yerine getirmişler. İşin kötüsü kovalarını tek su kaynakları olan küçücük bir gölden dolduruyorlarmış. Göl suyu en sonunda kurumuş. Başlamışlar ağlamaya. Bundan sonra en yakın su kaynağı olan karşı dağa gitmeleri gerekecekmiş.           

      Vezirler hemen koşmuş padişaha yetişmiş. 'Efendim efendim ormandaki göl kurudu ne yapalım?' demişler. Aslan karşı dağdan taşıtın demiş. Orman yangınları için hazırda bekleyen filleri bu sefer su taşımakla görevlendirmiş. Taşımışlar. Bu boşluğu fırsat bilen aslan yeni görevliler için kolları sıvamış. Önce hemen bir ferman yayınlamış. Göreve talip olanlar içinden en uçuk teklif vereni seçmiş. Vezirler bu sırada keyifle ellerini ovuşturmuş. Olan bitene kimse akıl sır erdirememiş.

      Saraydaki hizmetçiler bir gün bahçede aslanla tilkinin beraber yürüdüğünü görmüş buna da kimse bir anlam verememiş. Her alakasız ayrıntı gibi bu da unutulmuş gitmiş. Birkaç dakika geçmeden herkes gördüğü bu kareyi unutmuş.

    Vezirler yine gelmiş. Aslan yine ne var demiş. 'Çok yüce efendimiz, pek yüce efendimiz yardım edin orman yanıyor demişler.' Aslan durmuş, düşünmüş. 'Yeni görevliler işinin başında değil mi?' diye sormuş. Vezirler cevap vermiş 'Saygıdeğer padişahım elbette görevlerinin başındalar ama yetmiyor her yer yanıyor. Ne yapacağız?' Aslan 'Kaç filimiz vardı bizim demiş.' 7 demiş vezirler. Pekala, onları saklayın. 'İyi de nasıl yardım ederiz o zaman?' demiş vezirler. Etmeyiz olur biter yok deriz, hastalar deriz demiş aslan siz dediğimi yapın. Vezirler gitmişler. Her şeyin kontrol altında olduğuna dair demeç vermişler halka. Yanan yanmış, kalan kalmış. Herkes kaderine terk edilmiş. 

      Her şey bittikten sonra aslan ve güruhu olay yerine gelmiş. Aslan hazırladığı fermanı çıkarıp vezirlere uzatmış. Vezirler şunu okumuş 'Yok olan yuvaları yeniden yapmak ya da yapmamak tümüyle ben değerli padişahınızın kararına bağlıdır. Ben istersem tüm bu ağaçların yerine çok daha yararlı şeyler dikebilirim.'

      Gökten üç elma düştü; biri bana, biri okuyanlara, diğeri de bütün iyi insanlara olsun.”

KOCAMAN BİR NOT: “Masal başında yer alan

tekerlemeler, masalın muhtevasına inanılmaması için uyarı anlamında söylenirken,

anlatılanların gerçek değil, eğlendirmek ve ibret dersi vermek için uydurulmuş şeyler

olduğunu ifade eden ‘giriş klişeleri’ niteliği taşırlar.” 

Not alıntıdır.

  

Yorumlar