KELİME OYUNU 32

 

Güzellik bir illüzyon
  

KELİME OYUNU 32

Beş kelime ile öykü, şiir, deneme benzeri yazı yazma etkinliği devam ediyor. İsteyen herkes katılabilir, beş kelime de verebilir. Haftanın kelimeleri bu sefer benden:

Enfeksiyon /Park/ Korku/ Makyaj/ Salıncak 

ILKA BRUHL

      Hayatım boyunca güzelliğin gerçek tanımın ne olduğunu düşünüp durdum. İdeal ölçülerde bir vücut yapısı, uzun bacaklar, ince beller, sıkı karınlar gibi pek çok insanın kabul ettiği güzellik ölçütlerini kafamda çevirip durdum. Yüz güzelliğinde kabullenilen biçimleri de düşündüm. Dolgun dudaklar, çıkık elmacık kemikleri ve kaydırak burunlar… Hepsi oldukça somut görünen kavramlardı. Peki, hiç soyut bir güzelliğe sahip olan kadın fark edilir olabilir miydi? Güzellik pek çok insana göre göreceliydi ve birçoğuna göre de değişmez temeller üzerindeydi. Güzel, en sade tanımına göre güzel hoş bulunan anlamına geliyordu. Ama bu tanım benim için yeterli değildi. Bu soruya cevap bulmalıydım. Ve bu cevap bulma serüveni esnasında başka bir şey buldum. Kendimi... Ektodermal displazi de onca insanın içinden beni bulmuş olabilirdi ama onun sayesinde ben de kendimi bulmuştum. Nasıl mı?

      Bu soruların cevabı benim için önemliydi. Çünkü beş altı yaşımdan itibaren tutkuyla model olmayı diledim. Şapşal peruklar takıp annemin makyaj masası önünde sürüp sürüştürdüm. Sonra anne ve babamı koridora jüri olarak çağırır, podyum saydığım uzun dar koridorda yürüdüm. Küçükken kendimi güzel bulurdum. Yine de okula gidecek yaşa gelene kadar her sokağa çıktığımda insanların garip tepkilerine maruz kalırdım. Neredeyse hiçbirini anlamazdım. Ama bir gün ailecek parka gittik. Beş altı yaşındaki çocuklarda olduğu gibi benim de aşırı bir sosyalleşme isteğim vardı o aralar. Genelde ailemle beraber oynamama rağmen o gün salıncakta tek başına sallanan bir kızı gözüme kestirdim. Onu oyun arkadaşım yapmaya niyetlendim. Annemin elini bırakıp hoplaya zıplaya kızın yanına gitmeye başladım. Annem herhangi bir tepki vermedi. Nereye gittiğimi sormadı. Elimi tutup yakalamaya da çalışmadı. Bazen düşünüyorum acaba o gün elimi hiç bırakmasaydı daha mı iyi olurdu diye. Ben nihayet kızın yanına ulaştığımda küçük sevecen gözleri açıldı açıldı ve resmen yuvalarından fırlayıverdi. Bunun üzerine kaşlarımı hafifçe çattım. Ama sonra yüz ifademi yumuşatıp sevimli olmaya çalıştım. Ne de olsa arkadaş olacaktık. Ama kız benden hızlı davrandı. Ağzından anlaşılmaz birkaç kelime döküldü. Gerisini de kaçırmamak için ona biraz daha yaklaştım. Yüzünü buruşturarak şöyle dedi: ‘Yüzün korkunç görünüyor.’ O ana kadar hep özgüvenli bir çocuk olmuştum. Bunu duyduğumda ilk olarak şaşırdım. Normalde umursamaz davranırdım. Sonuçta parkta daha bir sürü çocuk vardı. Ve üstelik benim suratım hiç de… Her neyse… O an aklıma çirkin suratlı yaratıklar geldi. Kurt adamlar, zombiler ve vampirler… Yüzüm kıllarla mı kaplıydı? Hayır. Çürümüş müydüm? Hayır. Uçlarından kan damlayan sivri dişlerim mi vardı? Hayır. Tamam ama o an için kızın neden öyle dediğini çok merak etmiştim. Beni derinden sarsmış olacak ki bu anıyı tüm ayrıntılarıyla hatırlıyorum.  Çocuklara has bir masumlukla meydan okurcasına sordum: ‘Neden ki?’ Ama içten içe bu kızdan çekinmiştim. Bir daha konuştuğunda yüzünde acımayla karışık bir iğrenme gördüm. Korku ve şaşkınlık silinip gitmişti. Bu ifadeye aşinaydım. Kaldırımda yürürken yabancıların yüzlerinde de aynı ifadeyi defalarca görmüştüm. Ve şimdi kızın vereceği cevap çok daha çekici gelmeye başlamıştı. Kısa bir an düşündü ve sanırım söyleyeceği birkaç kelimeyi yuttu. ‘Gözlerin suratından aşağı kayıyormuş gibi görünüyor. Burnun basık ve dümdüz… Kulakların çok büyük ve dudakların sanki beni yemek istercesine önde… Tepkimi bekledi ama ben bir tepki veremedim. Çünkü kızın bir çırpıda söyledikleri beni derinden etkilemişti. O da devam etti: ‘Bence aynaya ihtiyacın var. Güzel olduğunu da söyleyemem değil mi?’ Bunu ekleyip yanımdan hızlı adımlarla uzaklaştı. Ben kızın ardından bakakalmıştım. Kendimi kırılmış bir porselen gibi hissettim. O sıra annem daha fazla dayanamayıp yanıma geldi. Fakat geç kalmıştı. Küçük kalbim çoktan kırılmıştı işte. Dahası neden bizim evde hiç ayna olmadığını anlamıştım sanırım.

      Normal hayatıma devam ettim. Doktorlar, kontroller, ameliyatlar ve ilaçlar… Cildim ve burnum çok kuru olduğu için her ikisi de sık sık kabuklanırdı. Üstelik bir de burnum kanıyordu. Sizin için son derece kolay olan pek çok şey benim için ufak bir eziyetten farksızdı. Çoğu zaman yemek yemekte zorlanıyordum. Çünkü damağım olması gerekenden yüksekti. Ve dişlerim sanki istedikleri yerde istedikleri yöne doğru çıkmışlardı. Alt ve üst damağımdaki dişlerim yerine düzgün oturmuyor yani dişlerim birbirine kenetlenemiyordu. Bu yüzden ağzımın içinde dilimi nereye koyacağımı bir türlü bilemiyordum. Dilimi nereye koyarsam koyayım birkaçı hep dilime batıyordu. Yediklerimin sindirimi de bir o kadar zor oluyordu. Hastalığımdan dolayı sindirim sistemimdeki mukoza bezlerim yeterli düzeyde gelişmiyordu. Bu nedenle enfeksiyonların baş gösterme olasılığı artıyordu. Gözyaşı kanalım da tıkanıyordu. Tıkandığında yeniden açtırıyorduk. Ama yine tıkanıp kapanıyordu. Yalnızca bir tane gözyaşı kanalım vardı. Bu yüzden diğer gözüm hep sulanmış gibi görünüyordu. Daha ağır vakalarda gözde katarakt da görülebiliyordu. Fakat ben de kornea opasiteleri vardı. Bunlar kornea distrofillerimde kornea dokusu içinde madde birikimi sonucu oluşan lekelerdi. Kulaklarımda da iletim tipi işitme kaybı vardı. Ayrıca solunumda zorluk çekiyordum. Hastalığımın bu kısmı da diğer bozukluklarım gibi ailemin bana bıraktığı genetik mirastan kaldı. Evet, miras olarak herkese pahalı bir ev ya da son model bir spor araba kalmıyor.

      Ben ektodermal displazi hastasıydım hala öyleyim. Hastalığımla mücadele ediyorum. Ama bunları öğrenmeden önce anne ve babamın bana açıklamaya çalışmasını hatırlıyorum. Sonraki yıllarda konuşurkenki ses tınılarını ve mimiklerini defalarca kafamda tekrarlamıştım. Onlar bunları anlatırken hakkımda gerçekten ne hissettiklerini anlamaya çalıştım. Tutarlı ve planlanmış bir konuşmaya benziyordu. Yavaş ve sakince söylenen art arda sözcük dizilerinden oluşan kısa cümleler kurmuşlardı. En sonunda bana zaten hep gerçek duygularla yaklaştıklarını anladım. Bunu görüp anladıktan sonra yılar önce kırılan küçük kalbimi unuttum. Bundan sonra kalbimi kırdırtmayacaktım.

      Beni yetiştiren iki insana baktım. Her ikisi de azimli, inatçı ve hırslıydı. Beni de öyle yetiştirmişlerdi. Ben de küçüklükten beri arzuladığım mankenlik hayalime yöneldim. Tabii yaşım büyüdükçe çeşitli sağlık sorunlarım da büyüdü. Tedavilerim zor bir hal almaya başladı. Ama ben bundan yakınmadım. Her şeye rağmen hala şanslıydım. Normalde bu tarz vakalarda hastalar iki yaşını dolduramıyordu. Ben bu sebeple gördüğüm her sabah ve her akşam için kendimi şanslı sayardım. Zaman zaman çeşitli ajanslarla görüşmeye gidiyordum. Önüme bazen üç dört sayfayı bulan kriterler koyuluyordu. Neredeyse her seferinde bir eksik bulup beni işe almayı reddettiler. Bir gün adını daha önce duymadığım bir ajansa çağrıldım. Bu bana tuhaf gelmişti. Görüşme esnasında öğrendiğime göre tanınan ve çok başvuru alan ajanslardan ret alan kişileri bir daha değerlendiriyorlarmış. Onların dosyalarını bir daha inceleyip birlikte çalışacakları kişilere karar veriyorlarmış. Benim görüştüğüm kadın bana şöyle demişti: ‘Biz diğerlerinin kömür zannettikleri elmasların peşindeyiz.’ Bu da benim yüreğimi okşamıştı. Sonra elime tutuşturdukları kriter kağıdına baktım. Yine bir sürü madde yazılıydı. İçlerinden birkaçını seçebildim. 1) Farklı olmak ve farklı olmaktan korkmamak.  7)Güzellik algısını kendi kendine oluşturabilme yeteneğine sahip olmak.  23)Süregelen her türlü ideal boy, kilo ve ölçü dışında olabilmek.  16)Podyumda kıyafet dışında canlı bir ruh taşıdığını gösterebilmek. Son madde kıkırdamamı sağladı. Ve bundan sonra bu bozukluğun ben ve o var oldukça ruhumu bozmasına izin vermemeye karar verdim. Gerisi çorap söküğü gibi geldi.

NOT: Sadece hikaye kurgudur.

Güzel

Hisset

Yeter



Yorumlar

  1. yazdım ben de şimdi. linkini de koydum senin. okumaya da yarın gelceem :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ooo iyi yapmışsınız. Elinize sağlık :)

      Sil
  2. ilginç bir yazı/öykü olmuş bu. ilka'nın yaşamını kurgulamışsın yani :) hım hepsi de olabilecek şeyler tabisi. o anne babaya evde modellik yapmak, giyinmek, defile yapmak, herhalde hepimiz yapmışızdır küçükken. ilka nın yaşamı önceleri zor olmuş olmalı, sonradan kolaylaşmıştır tabii. bir de daniel bruhl var iyi oyuncu :) (öykünün girişinde "tanımının" olacak bi de). ne güzeel, kelime oyununda yazmaya işallah hep devam edersin ve istediğin her zaman da kelimeleri sen verebilirsin, önceden söleyip :) sen yazmayı seviyorsun, ne güzel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daniel' ı duymamıştım. Bakayım bir ara. Bir de önerdiğiniz filmlerden izlemediğim iki tane var hala. Yoğun birkaç haftaydı. Araya sıkıştırmak istemedim. En kısa zamanda izleyip fikirlerimi söyleyeceğim. Evet, severek yazıyorum :) İnşallah devam ederim yazmaya. Kelime oyununun tadına vardım bir kere bırakamayabilirim :))

      Sil
  3. https://kavanozdakibeyin.blogspot.com/2021/07/kelime-oyunu-32.html

    bi arkadaşımız daha yazdı :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder