BEN BİR DENİZ KESTANESİYİM




BEN BİR DENİZ KESTANESİYİM

O günden sonra bir kez daha buluşacak olsaydık acelesiz çıkardım evden. Halbuki çoktan geç kaldığımı bilirdim. Biliyor musun sırf planladığım için böyle yapardım. Tam yarım saat ne eksik ne fazla… Tam yarım saat sonra gelirdim yanına. Bu sefer sen vaktinde gelmiş olurdun. Biliyordum bu sefer isteyerek ya da istemeyerek geç kalmazdın. Karşına otururdum.

O zaman olsa şunları söylerdim:

‘Ben bugün geç kaldım. Hem buraya gelmek hem de bunları söylemek için. Özür dilemeyeceğim ne kendimden ne de senden. Çünkü aramızdaki muhabbete, arkadaşlığa, arkadaşlıktan öteye geçemeyen yürek çarpıntılarına ve en önemlisi sana yeterince değer vermiyorum. Ya da senin öyle düşünmeni istiyorum. Senin bir yıl önce bana yaptığının aynısını sana yapıyorum. Fakat bu sefer tek bir farkla: Ben tam şimdi kılıf uydurmuyorum. Sen geç kalmana kılıf uydurmakla kalmayıp bir erdem gibi anlatmıştın. Geç kalmanın faydaları, göründüğünden derin manaları varmış gibi. Halbuki yoktu.’

Ama bugün bunlar yerine o akşam hakkında şunları söylemeliyim sana. Bir yıl boyunca o gün için beklememiş miydik ikimiz? Seni oraya davet ederken çocuksu heyecanımı sesimden anlamamış mıydın? Demek ki yanılmışım. Tamam, itişe kakışa geçmişti bir yılımız. Ama iki ileri bir geri yapacak zaman mıydı? Kalbimi kırdın. Evet evet, doğru duydun. Hırçın, dik başlı, taş kalpli bu kızın da kalbi kırılabiliyor.

Sadece bu değil elbette. Kabul ediyorum çok eğlenceli bir akşamdı. Fakat insan kendiyle baş başa kalınca görüyor büyük resmi. Ayrılınca bir hüzün çöreklendi içimde. Belki ‘Geçenlerde burada üşümüştün. Hırka ister misin?’ diye sorduğunda ‘Evet.’ diyemediğim için. Belki beni etkilemek adına bazı özelliklerini abartarak anlattığın için. Belki kendin ol zaten ben seni böyle severim diye sana hissettiremediğim için. Belki ‘Telefona cevap verebilir miyim?’ diye sorduğunda ‘Hayır, lütfen verme; seni daha çok dinlemek istiyorum.’ diyemediğim için. Belki sürekli dikkat çekmeye çalıştığın, tatlı da olsa didiştiğin için. Belki ‘Biz bu buluşmayı neden yapmıştık?’ soruna ‘Ee çünkü biz birbirimizi sevmiştik biraz.’ demediğim için. Belki işini gücünü uzun uzun anlattığın beni diğerleri gibi sandığın için. Çok sebep var. Sanki biz aynı anda aynı şekilde hiç sevemedik birbirimizi. Ama şunu bil ki benim için de zordu. Ben de hata yaptım senin gibi. Ben farklı cevaplar verseydim sen farklı davranışlarda bulunsaydın ne olurdu? Kim bilir belki mutlu olurduk.

Yine de bir süredir sen sevdiğim sen değilsin gibi. Kimi zaman tanıdığım ‘sen’ bir serapmış gibi geliyor. Yitip var oluyor. Yoklukla varlık arasında arafta süzülüyor. Yani sevdiğim kişi sen miydin? Yansıman mıydı? Hayalimdeki naif ruhu giydirdiğim bedenin miydi bilmiyorum. Eğer sen sevdiğim kişiysen şimdi o nerede? Yine bilmiyorum ama o eski seni özlüyorum. Gerçek sana çıkan yolu tekrar bulmanı dilerim.

İnanmayacaksın biliyorum. Şöyle dediğini duyar gibiyim: ‘Dünya denilen kürenin öbür ucunda, bambaşka bir memlekette, odanda tek başına karşına benim hayalimi koymuş bunları söylüyorsun. Ve hala beni sevip sevmediğine emin değil misin? Şu yazdıklarına bak.’ Ben saydamsam sen matsın. Ben beyazsam sen siyahsın. Zıtız, taban tabana zıt. Sen hep benden daha açık oldun kendini ifade konusunda. Buna imreniyorum. Bense dolambaç, gizem, güçlük severim. Çünkü fikirlerim karmaşadan bir yumak benim.

Deniz kestanesini bilir misin? Denizde ayaklarımıza batan hani. Fena can yakan bir şey. Bildin değil mi? Hiç içini açıp baktın mı meraktan? Aslında o bir hayvan. Yumuşak, narin, savunmasız bir özü var. Uzun ve keskin dikenleriyle yırtıcılardan koruyor kendini. İşte ben oyum. Ben bir deniz kestanesiyim.

Çok şey istedik birbirimizden. Ben senin yırtıcı olup olmadığına karar veremedim. Sen dikenlerin ardını hiç göremedin. Ya o kadar görmek istemedin ya da ben müsaade edemedim.

Seni de kendimi de ancak bugün affedebildim. Seni kırmak istemezdim. Önüme sunulmuş bu kanlı canlı yürekle ne yapacağımı bilemedim. Elim ayağıma dolandı. Bu satırların sana yazıldığını anladıysan başta tüm bunlar için sonra da en önemlisi içten bir geçmiş olsunu öfkemi yenip söyleyemediğim için beni affet. Beni affet çünkü gök mavi ve bulutlar beyaz. Beni affet hüzün içimde acı acı tıngırdayan bir saz. Beni affet çünkü ömrümüz sandığımızdan da az.

 

 

 

Yorumlar

  1. Çok içten bir yazı. Sonuna kadar okudum. Yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. çok etkileyici. özlemlerimizi birilerine yüklüyoruz herhalde, o kişilerde olmayan :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder