17 Kasım 2021 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 117

 


Ağaç Ev Sohbetleri 117


Ağaç Ev Sohbetleri devam ediyor. Haftanın konusu Kaplan Diary'den gelmiş. Ben de uzun zamandır yazmıyordum. Yazayım diye kıvranacağıma eyleme geçeyim dedim. Keyifli okumalar dilerim.


"Kötülüğün kaynağı nedir? Size bilerek kötülük yapan birine tavrınız ne olur?"  


    Kötülüğün kaynağı birincil olarak şüphesiz insandır. Biz insanlar her açıdan güçlü olduğumuzu zannedip büyük bir yanılgıya kapılan zavallılarız. Hassas kalplerimiz, kırılgan haysiyetimiz ve zayıf bir irademiz var. Ve bu üçü öfke ile yan yana gelmeye görsün korkunç şeyler yaşatıyoruz birbirimize. Hayır, suçlu ne kulağımıza fısıldayan Şeytan ne de kaderimizi yazan Tanrı… Tek suçlu biz ve bizim özümüz…

     Doğuştan kötü olma fikrini irdeliyorum bazen kendi kendime. Berbat ihtiraslara sahip olan bir ruhla doğuyoruz. Yine de insan fikrimce kötülüğe meyilli olarak dünyaya gelmez. Buna yatkınlık çevreden edinilir. Fakat her birimizde idrak yeteneği bulunuyor. O yüzden kötülük yapmanın mantıklı bir açıklaması yoktur. Her ne sebeple yapılırsa yapılsın kötülük kötülüktür. Ayrıca hafifletici sebepler de bana fevkalade saçma gelmektedir. Hata hatadır; suç suçtur. Kötülüğe neden olmuşsa önüne arkasına bakmaya gerek yoktur. İkisi de layığıyla cezalandırılmalıdır. Ne eksik ne fazla… Günümüzde hala daha kötülüğün karşılığının verilmemesi sinirime dokunmaktadır. Bence adalet sert ve sahici olmalıdır. Kötülüğü dizginlemek için görmezden gelmek ve affedici olmak son derece yersiz ve bayağıdır. Bizler Tanrı değiliz. Bırakın da o bağışlasın.

      Bizler aşağılık içgüdülere uyarak dünyayı çirkin bir hale büründüren yaratıklarız. Özümüze uygun davranalım. Yok eden şahıs bir yerde yok edilmeyi hak etmiştir ne de olsa. Can alanın canı değersizdir artık. Irza geçenin bedeni bir hiçtir. Çalıyorsa malının kıymeti yoktur. Sövüyorsa, dövüyorsa hem sövülmeyi hem de dövülmeyi çoktan hak etmiştir.

      Hak, hukuk, adalet… Ne güzel tınısı var bu üç kavramın değil mi? İnsan bir an bu üçüyle tüm kötülüklerin üstesinden gelinir sanıyor. Ama yok, maalesef öyle değil. Kötülük o kadar yaygın o kadar karanlık ki hepsini tek lokmada yalayıp yutuyor.

      Bana bilerek kötülük yapan birine ne yaparım peki? Elbette bu kötülüğün derecesine bağlı olarak oldukça değişkenlik gösterir. Fakat sevimsiz bir deneyimimden yola çıkarak söyleyebilirim ki kötülüğe kötülükle karşılık vermek son derece zevksiz ve can sıkıcı… Bu aynı haklı çıkmayı çok arzuladığınız bir kavgada haklı çıktıktan sonra kötü hissetmeniz gibi bir şey…  Anlayacağınız bırakın getirisini götürüsü var. Vicdan azabı veya huzurun bozulması gibi kötü sonuçlar da doğuruyor. Yani elde var sıfır.

      Genelde bana kötülük yapan kişiye karşı daha dikkatli bir tutum sergilerim. Yaptığını ileride de yapabileceğini unutmam. Eğer o kişiden uzaklaşma ya da onu kendimden uzaklaştırma şansım yoksa hareketlerini ölçüp tartarım. Bir daha aynı şeyi yapmasına müsaade etmem.

      Bazen kesin bir dille tüm ilişiğimi keserim. Çünkü böyle gerekir. Beni yok yere mutsuz ediyorsa hayatımda yeri yoktur. Ben de sakince gider gerekeni yaparım. Bunu yaptıktan sonra eğer doğru bir şey yaptıysam kuş gibi hafiflerim. Üstümden bir yük kalkar.

      Bir de bardağı taşıran kötülükler vardır. Umalım da başımıza hiç gelmesin. İşte o zaman yapacaklarım benim için de tam bir muamma…