SEVME, SEVİLME ÜSTÜNE

 


İKİYKEN BİR

Yan yana oturuyoruz şimdi hiç konuşmadan. Aramızda sustukça büyüyen koca bir boşluk… Ellerine bakıyorum sıcak olduklarını hatırlıyorum birden. Ama bir sanrıymış gibi yok oluyor bu düşüncem. Seni tanırdım sen de beni ama şimdi hiç tanışmamışız sanki ne tuhaf değil mi? Seninle susarken mutluyduk eskiden. Şimdiyse suskunluğumuza duyduğumuz saygı kalmamış aramızda. İnatla bana bakıyorsun ama söyleyecek bir şeyim yok ki. Gözlerin kısılıyor, sinirleniyorsun. Ters ters bakıyorsun bana. Niye bu kadar sustuk bilmiyorsun. Doğrusu ben de bilmiyorum. Özür bekliyorsun belki. Ama hiç içimden gelmiyor ki. Zaten senin ruhun benimkinden nasıl daha karmaşık aklım almıyor. Başka şeylere odaklanmaya çalışıyoruz ikimiz de. Ben bir böcek buluyorum izleyecek. Sen kim bilir ne? Konuşmamakta sözleşmiş gibi öylece oturuyoruz. Bazen ikimizin anıları kesik kesik canlanıyor gözümde. Sen ne düşlüyorsun acaba şu an karşımda otururken? Sormaya halim yok, suskunluğumuzu bozmak gelmiyor içimden. Saçlarına bakıyorum. Ne güzel saçların var. Simsiyah ve dalga dalga… Bir an gerçekten dalgalanıyorlarmış gibi geliyor. Ama sadece huzursuzca kıpırdanmışsın. Saçlarının dalgalandığı yok. Yine hayaller görüyorum. Tamamen kesiyorsun bana bakmayı. Etrafa bakıyorsun. İzleyecek bir şey bulamıyorsun bakışların masaya dönüyor. Şimdi ikimiz de önümüzdeki masanın örtüsünü izliyoruz. Kareli eskimiş bir örtüsü var. Üstünde çeşitli lekeler… Sen masaya odaklanmışken ben sana bakıyorum. Sen gerçeküstüsün bence. Kimse böyle olmamalı. Ne çok sevgi var yüreğinde. Ben bile nasibimi almışım. Hiçbir zaman senin kadar yetenekli olamadım sevme işinde. Bunu bilmek kalbimi eziyor. Mesele hak edip etmemek değil de biraz daha derin sanki… Ben… Bilmiyorum, bende eksik olan ne? Yüreğim mi yok acaba? Yüreksiz miyim ben? Gözü pek biriyim biliyorsun. Ama galiba sevmeye yüreğim yok benim. Yalnızca sevme işine yok. Biz devasa dünyanın iki ufacık insanı neye kalkıştık böyle? Niye ruhlarımızın yükünü sırtlandık? Şimdi böyle karşılıklı sessiz sedasız oturuyoruz. Değdi mi? Birbirimizi sevdiğimize değdi mi, söyle? Sen sevdin orası kesin. Acaba ben sevdim mi seni hak ettiğin gibi? İnan, bilmiyorum. Bak, buna özür dilenir. Fakat dilemeyeceğim. Öznelerin değiştiği tanıdık bir son kapımızda galiba… Olsun, hayat bu ya bazen ne kadar çabalarsan çabala çıkar aynı sona. Yaşam bizden ibaret değil zaten. Bu saatten sonra boş çırpınışlarla vakit yitirmeye gerek yok. Sen yoluna, ben yoluma… Bir an sanki kırgın olan benmişim gibi yersizce gururlandım. İçimde dalga dalga bir öfke peydahlandı. Tam şu an aramıza büyük mesafeler girdi seninle. Her zamanki gibi benim müthiş hünerimle. Oysa hala karşımda oturuyorsun. Uzansam dokunabileceğim mesafede... Belki yumuşadın şimdi. Hatta beni affetmeye bile hazırsın. Yalnız ben de kalkıp gitmeye razıyım artık. Ellerini kenetledin, masaya koydun. Sonra bana uzattın ellerini. Eğer tutsaydım kalkıp giderdik birlikte. Ama sadece durdum ve bekledim. Zaten sen de başından biliyordun sanırım ellerini tutmayacağımı. Kısacık bir an buğulandı gözlerin. Önümde ağlamamanı diledim. Dalgın dalgın baktım gözlerine. Bir daha göremeyecektim onları bana böyle bakarken. Her neyse, sağlık olsun. Dünyanın sonu değil ya? Her yara kapanıyor er geç. Ve sen kalkıp gittin. Başladığımız gibi sükût içinde bitirdik her şeyi. İyi ki hiçbir şey demedin. İkimizin de mecali yoktu ağır sözler duymaya. Konuşmadan anlaştık birkaç kaçamak bakışla. Zor olan şey ne kaybetmek ne de vazgeçmek… Esas zor olan ince ince sızlayan o yarayla baş etmek…





Yorumlar