Geçen haftalarda güneşe bir kızgınlık duydum. Onun
parlaklığına duyulan sığ özlem sinirime dokundu. Öfkelendim. Bizim ara ara onu
sevdiğimiz kadar bizi sevmiyordur bence. O dev alev topu, sırf bizim yüzümüzden
o halde. Kaynayan kızgın suratı, her gün yaptığımız şeyler yüzünden iyice
çirkinleşiyor. Bir gün patlayıp gidecek. Cidden yeter artık, eskiden bir yıldız
olan o mükemmel şey şimdi ucube suratlarımıza ışımakla görevli. Ne aşağılık
sorumluluk ama…
Güneş bizim için gerçekten büyük bir lütuf... Doğadaki üreticilerin vazgeçilmez dostu... Biyolojik saatimizin can suyu... Kıymetini bildiğimizi zannetmiyorum. Biz insanlar daha çok durumu aleyhimize çevirmekte başarılıyız. Zaten derdimiz hiçbir zaman sürdürülebilirlik olmadı. Biyosfere kafa tutmaktan asla çekinmedik. Çünkü yenilmez tesislerimiz, devasa dozerlerimiz vardı. Ne olabilirdi ki? Söyleyecek çok şey olduğunu biliyorsunuz. Ama konuya dönelim. Bindiğimiz dalı kestik. Ve onun gücü bizi ezmeye başladı. Ve kırmızı çizgiyi öyle geçtik ki sanırım artık geri dönüşü yok. Yapabileceğimiz tek şey ya kötü sonu olabildiğince ötelemek ya da öylece bekleyip ne olacağını görmek. Bol şans. Dünya üzerinde şans eseri yaşayan tüm canlılara bol şans...
hehe yazık ona yaaa :) en sadık dostumuz sayılır ooo :)
YanıtlaSilSoyut ve somut pek çok konuda vazgeçilemeyen ahbaplarımızdan biri hakikaten :)
Sil