KESİK KESİK BEN

 

 

KESİK KESİK BEN

Kesinlikle yetişkin olmak istemiyorum ama şu yetişkinlerin büyülü borazanlarına sahip olmak için yapamayacağım şey yok. Oradan söylediğin her şey sihirli biçimde doğruluk kalıplarına tam sığıyor. Ve zavallı çocukların gözleri çok kolay boyanıyor. Yetişkinlerin paletlerini ellerinden almak için gereken gücü bulmak, bu güçle tuvallere dönmüş perişan ruhları kurtarmak için yardım kampanyamızı imzalayın. Bembeyaz tuvallere...

Dalgaları kucaklamayı hayal etmek hiç eğlenceli değil. Onlar sadece acı acı böğrüne çarpar. Ama acıyı nasıl da seviyoruz.

Matruşkalar gibiyiz iç içe iç içe. Her katmanda farklı bir rengimiz farklı bir boyutumuz var. Tek bir şey olarak var olmak imkânsız bizim için. Duygularımız her depreştiğinde binlerce boyuta gömülüyoruz.

Sokaklar genel olarak ilginç. Kimi misk kokuyor kimi is. Bazılarında güneş bazılarında ay hiç batmıyor. Bazıları ölü bazıları hala yaşıyor. Mesela şu an ölü bir sokaktayım. Evler ölü, insanları ölü.

İlahi dinlerce farklı farklı adlandırılan son geliyor. Ya da belki yalnızca benim sonum geliyordur.

Jules Verne adamım. Hayal gücünün engin dere ve tepelerinde onunla bir ömür gezilir. Çok zevkli bir arkadaşlığı olacağına hiç şüphem yok.

Zavallı bir suya bakıyorum. Yaldızlı, o da aynı diğerleri gibi... Kokusuz ve tatsız... Ama farklı diğerlerinden… Farklı çünkü o bir mahkûm. O kendi doğasının aksine şişenin içinde bir tutsak.

Neşeyle, düşünceyle, olduğunca güçle uyu ve çok daha fazlasını kaldırabilirmiş gibi dinç uyan. Yaşam sana evindeki yastıkların rahatlığını sunmayacak; hazırlan. Arada uyu ama sonra hemen uyan.

Ya gerçekten zaman yok ya da gerçekten ben yokum.

Sıradan hayatlarımızın bozuk bir plak gibi cızırdayan gürültüleri benliklerimize işledi. Bilinç akışımız o tiz cızırdayışların çirkin notalarıyla harmanlandı.

İyi ki bir zaman makinem yok. Eğer olsaydı kesin bir suçlu olurdum. Bir zaman suçlusu… Ya da Son hava bükücü gibi son zaman bükücü olurdum.

Hem bırakılmayacak biçimde güzel hem de yüzüne bakılmayacak biçimde çirkin bu dünya. Aklım almıyor.

Aptal ihtiraslardan tanrısal biçimde ayrışalım demiyorum ki yalnızca soğukkanlı canlılara daha çok benzeyelim. Kertenkele olabilir mesela.

O, ölecek ve bir gün ben de öleceğim. Bütün insanlığın çıkmaz sokağı nedir? Hasta bedende sağlıklı bir ruhtur. Hem de hiç olmadığı kadar sağlıklı. Sondur, bitiştir, çöküştür, yitiştir.

Acilen hayvan haklarının düzenlenmesi gerek çünkü öğrencilerin tümü hala birer denek.

Yaşlılarla çocuklar arasındaki bu uçurum neden! Orada otur ve dedeni dinle çocuk o yakında ölecek. Sense yaşlı dede bırak bu yılların zırvalığını. Herkes kendi zırvası için dünyaya geliyor zaten.

En güçlü arzularımdan biri görmek dünyayı, gezmek, duymak, tatmak izin verildiği kadarıyla oynamak çocukça…

Keşke bir cücem olsaydı hani şu Gulliver'in cüceler şehrindekilerden. Ya da Kaptan Grant amcam olsaydı sırtım yere gelmezdi belki de. Troya'da savaşsaydım korkak olmazdım böyle. Watson'ın hayatını yaşasaydım kesin daha çok şey öğrenirdim.

Bir salyangoz gibi ölmek bence kutsanmaktan farksız… Huzurlu helezonik bir evde melodik ahengin ortasında ölmeyi kim istemez.

Midemi içindekilerden kurtulmak istediği için suçlayamam. Onun yerinde olsam kendimden bir bütün olarak kurtulmak isterdim. Kim bizim gibi aciz ve ukala varlıkların öğütmesine yardım etmek ister ki! Teşekkürler mide...

Bir gün buruştuğumda yanıma kâr kalacak olan tek şey şüphesiz allı morlu damarlar. O gün geldiğinde damarlarımda akan kan için her saniye minnet duymaktan başka yapacak hiçbir şeyim kalmayacak.

Ölüm, hiç ulaşılamayacak sevgilinin yasak kolları gibi şimdi. Yakıcı, bitirici, uygunsuz...

Devrim bir köpeğin kulakları ve bir zürafanın boynu kadar güzel… Genç, güzel bir kadının bilekleri kadar narin… Bir aslanın yelesi kadar heybetli… Bir arı kovanı kadar sistematik… Karıncalar kadar anarşist aynı zamanda. O her yerde benliklerimizin en aydınlık noktasında bir hazine. Bir devrim yapın. Bir devrim yap.

İdealleri peşinde ölmeyi değil yaşamayı seçenler kazanır. Uğruna yaşam, uğruna ölümden kat kat soyludur. Çetindir.

Biri beni frenliyor. Hiç görmediğim hiç duymadığım biri beni frenliyor. Oysa daha düne kadar içimde gürül gürül akan şelalenin suyu dört koldan ülkeme yayılırdı. Ruhumda sanat mı gözümde fer mi eksik bilemiyorum.

Bir uçurum ve bir düşüş, bir gökyüzü ve bir uçuş... Koyu yeşil diken yapraklı ağaçların altında soğuk mermerin içinde bir yaşam doğdu. Kara toprağın yumuşak örtüsü altında sonsuz uyku başladı. O, göğe bakan merdivenlerin tırabzanlarına istekli biçimde tutundu. Sanki orayı hiç bırakmayacak. Ölüm işte tam bu belirsizlik… Sankiler ve galibaların bileklerimizdeki devasa prangaları yaşamdan sonra bizi hep olmamız gereken yere sürüklemek ister. Nereye mi? Bir çukura...

Kurbağaların kaderi benimle aynı… Hayvanlar vıraklamayla geçen sonsuz sayılabilecek döngünün kaçık yaratıklarıdır.

Hayatın anlamı, defalarca dile getirildiği için eskiyip küflenmiş; içi milyonlarca insan tarafından defalarca boşaltılmış. Şimdi de onu dolduracak olan tabii ki ben değilim. Susanna bunu daha iyi yapardı. Ah, keşke şu an yanımda benimle olsaydı o! Ne çok seviyorum onu. 

Yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi yok. Çünkü onların arasında çizgi denilen doğrusal tuhaf şey hiç var olmadı. Onların ikisi bir… Onlar geçmişten geleceğe kadar tek bir kavram. Ya da hiç yoktular.

                           

                            'Fikirler mevsimler gibidir zamanı gelince değişirler.'

  




Yorumlar

Yorum Gönder