BENLİĞE İHANET


 

BENLİĞE İHANET

      Delice yazmak isteyen ruhumu her görmezden geldiğimde… Kulaklarımda yalnızca tek bir dize: Kendine ihanet etme. Çünkü en çok da ben yazmalıyım. Ben bu soluk benizli hasta, kumaşı eprimiş eski ruhumun iniltilerini dışa vurmadıkça ziyandayım. Karanlık olduğu kadar köhne olan zihnimin zindanlarındayım. Çıkış yok, ışık yok. Bilen yok sorsan. Boyuna bir buhran… Ne cellât var doğru dürüst ne azat; ne büsbütün ölmek ne de kanlı canlı dirilmek. İşte benim de tek yaptığım arafta öylece dikilmek.

      Yazmak… Yazmak… Yazmak… İster usulca acelesiz ister savurganca ahenksiz… Ruha özgürlüğü tattırmak bu kadar basit işte… Özgürlük benim değil. Hiç olmadı. Ama tadına bir kere vardım. Müptelası olarak kaldım.

      Yazmam gerek. İki elim kanda olsa bile dur durak demeden… Ben buyum. Özüme yazarak dönüyorum. Benim için yazmak tekinsiz bir yolculuk. Yine de yüreğimde bırakmıyor burukluk. Ve bazen nereye varacağını bilmeden yazıyorum. Bu sayede bir an için unutuyorum etten kemikten olduğumu. ‘Bunun nesi hoş şimdi?’ demeyin. Aksine memnunum bundan. Düşünsenize ruhum kilitlerini açıyor kafesimin. Kendime en fazla bu kadar yardım edebilirim. Ama genelde kâfi gelir.

      Dertler, başıbozuk bir düğüm boğazımızda… Dertler, böğrümüze oturan koca bir öküz aynı zamanda… Dertler, acı acı yankılanan yardım çığlıklarımız… Ne düğüm çözülecek ne öküz kalkacak ne de çığlıklarımız duyulacak. O yüzden yazalım. Tek devamız şüphesiz soluksuz yazmaktır. Ben ve benim gibi perişan ruhların yazmaktan başka tutunacak dalı kalmamıştır. Yazdıkça yaşarım, yazdıkça yaşatırım. Artık içimdeki karanlıkla uğraşmayı bıraktım. Her canım sıkıldığında onu eşmeyi bıraktım. O var. Önceden de vardı. Sonra da var olacak.     

      Benim açımdan tüm bu dertlerimin yegâne devası yazıdır. Yazarak korkuyla yüzleşirim. Yazarak ümitlerimi yeşertirim. Yazı benim için hem süresiz bir savaş hem bitmeyen bir barış. Hapsolmuş fikirlerime sunulan bütün olanaklar yazıdadır. Böyle zamanlarda yazarken akla karanın ayırdına varmak değildir hedefim. Yalnızca kaptırdığım gibi yazmak… Dolup dolup taşmak…

      Yazdığınız takdirde ne kalem karışır size ne kâğıt. Yalnızca masumca beklerler. Surat asmazlar, burun kıvırmazlar, kulak tıkamazlar. Kendilerini size teslim ederler. Zehrinizi akıtmanızı sakin sakin izlerler. Sizi yargılamaya hiç niyetleri yoktur. Ne yazarsanız yazın umurlarında değildir sanki. Belirli bir sınır da yoktur, geçmemeniz gereken kırmızı çizgiler de. Hayaliniz el verdiğince yazar, kalbiniz izin verdiğince huzurla dolarsınız.

      Peki, ya yazı olmasaydı nasıl olurdu? Ne bahtsız bir vaziyette olurdum o vakit. Beni sessiz sedasız dinleyen, ne yaptığıma ehemmiyet vermeyen sayfalar olmasaydı. Ya o küçük güzel harfler. Yer yer yuvarlak yer yer keskin kenarlı o şirin mi şirin harfler olmasaydı. O zaman halim haraptı işte. Buna da şükür.

      Ve ben hala erteliyorum yazmayı. Şaka gibi! Gökyüzünü görmeyi erteleyen bir mahkûm gibi… Herkes arkadan bıçaklandığı için hayıflanıp durur. İhanete uğradığından dem vurur. Ama aslında  en kötü hıyanet, benliğe ihanet…

Yorumlar