Kelime Oyunu
devam ediyormuş. Beş kelime verip bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, deneme,
şiir benzeri yazı yazıyoruz. İsteyen herkes katılabilir, beş kelime de
verebilir. Haftanın kelimelerini Deeptone verdi. Ben de bu hafta elimden kayıp
kaçmadan bir yazı ekleyeyim dedim.
Beş
kelime: Yurt/Uyku/Böcek/Sedye/Gökyüzü
KALBİN AVUCUMDA
Kabanıma daha da sarılıp hızlı hızlı yürümeye devam
ettim. Poyraz da hızını arttırmıştı. Güneş doğmuştu ama gökyüzünde gri bulutlardan
başka bir şey görünmüyordu. Yoldaki su birikintilerine dikkat ederek yürüyordum.
Arabamı uzak bir yere park ettiğime çoktan pişman olmuştum. Kasvetli havaya
rağmen keyfim yerindeydi. Çünkü ona gidiyordum. Köşeyi dönüp yüz metre daha
yürüdüm. Yurda ulaştım. Kaygan merdivenleri temkinli bir biçimde çıktım.
Duvarların boyanmış olduğunu gördüm. Akif’in yaptığı yüklü bağışla ilgisi var
mıdır diye düşündüm. Bilmiyordum belki öyleydi belki de değildi. Benden
kilometrelerce ötedeki eşimi bir an için çok merak ettim. Aramızdaki garip bağı
hissettim. Başına bir iş mi geldi acaba diye bir süre düşündüm. Neyse ki
kuruntum uzun sürmedi. Odaklanmalıydım. Burada oldukça önemli bir işim vardı.
Girişteki danışmaya yöneldim. Kadın, erken geldiğimi söyledi. Ne yapayım uyku
tutmamıştı. Onu göreceğim her günün akşamı içimi delice bir heyecan kaplardı.
Saman sarısı güzel dümdüz saçları, ela küçücük gözleri ve şirin mi şirin kepçe
kulakları olan harika bir varlıktı. Ona her baktığımda gerçek olup olmadığını
sorgular gibi kaşlarımı çatıyordum. Masal diyarından çıkıp gelmiş gibiydi.
Narin, sevecen ve sessiz bir çocuktu. Akif ile ben gibi sessiz… Kimi zaman
dakikalarca konuşmadan bakışır yine de anlaşırdık. Kelimelere değil hislere ihtiyacımız
vardı. Bu bize yetiyordu. Yanına gitmek istediğimi birkaç kez söyledim. Kadın
biraz bıkkınlıkla biraz da mahcubiyetle beni normalde girilmeyen yatakhane
bölümüne götürdü. Bilirsiniz en katı kurallar dahi yeri geldiğinde esnetilmeye
müsaittir. Yurt adına yaptığımız katkıları görmezden gelemedi sanırım.
Yatakhanede mışıl mışıl uyuyan çocukları geçip o çok sevdiğim masal oğlanının
yanına geldim. Usulca yatağının ucuna oturdum.
Bundan birkaç yıl önce Akif ile çocuğumuz
olsun istedik. Sonra zaten doğar doğmaz şanslı olacak bir çocuk yerine hayatı daha zor olan bir çocuğu seçtik. Aslında bu karardan sonra
bile çocuk sahibi olmak benim için son derece korkunçtu ama onun sayesinde bu
süreci atlattım. O, dünya üzerinde görüp görebileceğiniz en naif çocuk bu
yüzden ona alışmak çok kolay oldu. O, büyük bir şanstı bizim için. Tabii çevreden
o kadar çok tepki aldık ki anlatamam. Kendi kanımızdan bir çocuğa sahip olmak varken
neden ‘öteki’ olan bir çocuk istemiştik? Başımızın zoru neydi de elin çocuğunu
evlat ediniyorduk? Değer miydi hiç? Bu ve bunun benzeri pek çok sinir bozucu ve
kırıcı ithama maruz kaldık. Yalnız karar vermiştik bir kere yolumuzdan dönmek
yoktu. Onunla hikâyemiz böyle başlamıştı işte. Elbette başta birbirimize
alışamadık. Hatta bu durum beni korkuttu. Hep böyle olursa mahvolurum dedim.
Çok şükür yavaş yavaş kaynaştık. Bana anne derse mutlu olacağımı yine de
istediğini söylemekte özgür olduğunu söyledim. O günden sonra ara sıra bana
anne demeye başladı. Dünyalar benim oldu. Şimdi de onun yanında olmak beni fevkalade
mutlu ediyordu.
Üzerini iyice örttüm. O sırada minicik kalbinin
atışlarını hissettim. Telaşsız, tatlı tatlı atıyordu. Geçenlerde anneler
gününde bana bir kart hazırlamış. Kartta şöyle yazıyordu: ‘Çiçeğim, böceğim biricik
anneciğim anneler günün kutlu olsun.’ Kartı okuyunca duygulanıp hüngür hüngür
ağlamaya başladım. Akif ağladığımı görünce endişelenip hemen kartı elimden
aldı. Okuyunca onun da gözleri doldu. Sık sık yaptığımız gibi sessizce yan yana
oturduk. Ben bunları düşünürken o irkilerek uyandı. Onu sarmalayıp güvende olduğunu
fısıldadım. ‘Sedye…’ dedi. Yetkililer ağır bir travma geçirdiğini
söylemişlerdi. O yüzden hassas bir çocuktu. Ailesini trafik kazasında kaybetmiş.
Ne yazık ki olanları hatırlayabilecek yaştaymış. Kalbinin üzerindeki elimi
gördü. ‘Kalbim nerede?’ diye sordu heyecanla. ‘Kalbin avucumda…’ dedim. ‘Neden
aldın onu?’ dedi. ‘Sadece öpmek istemiştim. Yerine koyuyorum şimdi.’ dedim.
Onay verdi. Kucağıma iyice yerleşti. Tekrar göz kapakları ağırlaştı.
oleeey yarın okurum, sevindim katılmana :) her zaman beş kelime de verebilirsin zaten :)
YanıtlaSilNe yalan söyleyeyim ben de sevindim. Teşekkür ederim kısmet belki kelime veririm bir ara :)
Silpoyraz deyince, istanbulda çok fena oluyor esince, fırtına filan, adalara gidip gelinemiyor, hımm, akif uzaktaki eş, yurttaki masal oğlanı, evlat edinmek ne güzel, doğum günü kartı ne tatlıydı, sedye, travma, yazık yaa, kalbim nerde, sonu ne güzel bitti, güzel buluş :) yine güzel bir öykü senden :) teşekkürler :)
YanıtlaSilPoyrazı pek sevmem ben de. Ama şöyle sıcacık tutan bir kabanım varsa işler değişir. Benim favorim lodos. Gerçekten çok güzel ve özel bir şey evlat edinmek :) Teşekkür ederim. Keyif almanız beni memnun etti.
Silbu öykü de masalsı bir filmi anımsattı, zamanın olursa izle bak, the fall (düşüş), daha önce, bir panayır hikayesinde sıkılmıştın, uzak ihtimali sevmiştin, bir de en iyi yerli film dediğim sonbahar (özcan alper) vardı :)
YanıtlaSilAslında Sonbahar' a da baktım biraz. Ama dramatik aşk teması bana göre değildi o aralar. Ne yazık ki onu da sevemedim. Fakat baştan sona da izlemedim. Fall da aklımda :))
YanıtlaSil