BİZİM İÇİN ÖL

 

Karmen kırmızısı
BÖLÜM 3

      Bacağımdaki sargı benzeri şey çoktan işlevini yitirmişti. Birden ayaklandığım için yaramdan yine kan sızmaya başladığını hissettim. Üstüne her bastığımda keskin bir sızı duyuyordum. Tabii baş ağrımı da unutmamak lazım... Hafif topallayarak dar, loş koridorda yürümeye devam ettim. Silahı ileriye doğrultmuştum. İçeride geniz yakan iğrenç ekşi bir koku vardı. Duvarlar rutubetten kabarmış yer yer dökülmüştü. Floresanların soluk ışığı tek ışık kaynağıydı. Görünürde başka hiçbir şey yoktu. Koridor bitti. Şimdi önümde biraz daha genişçe bir oda vardı. Önce kulak kabartıp dinledim. Çıt çıkmıyordu. Sağımı solumu hızlıca kontrol edip odaya girdim. Bu da neydi şimdi? Burası mutfaktan bozma depo tarzı bir yerdi. Sağda iki üç tane kırık dökük mutfak dolabı vardı. Solda da alabildiğine ıvır zıvır… Ha bir de ön tarafa bakan bir pencere… Karton kutular, naylon poşetler, bozuk elektrikli eşyalar, miladını doldurmuş birkaç mobilya… Anlam veremedim. Ceketimin cebinden eldivenlerimi çıkarıp giydim. Eşyaları üstünkörü eşeledim, bir şey bulamadım. Mutfak dolaplarını karıştırdım orada da kayda değer bir şey yoktu. Odanın tek penceresinin önüne gittim. Yılların birikmiş pisliği vardı sanki üstünde. Camı açtım kaçmaya uygun olup olmadığına baktım. Hemen yanda balkonu olan bir bina vardı. Balkonun yanındaysa bir direk… Valla kaçmak için biçilmiş kaftanmış dedim içimden. Camı kapattım şu eşya yığını yine gözüme ilişti. Bir umut tekrardan karıştırmaya başladım. Çeri çöpü yığından ayırdım ama hala kıpırdatmadığım eşyalar vardı. Kocaman vitrinin arkasına bakmaya yeltendim. Eşek ölüsüydü mübarek. Zorla ittirip arkasına baktım bir şey çıkmadı. Leş gibi bir kanepe vardı. Oraya bakmak hiç içimden gelmedi. Pişman olmamak için hadi bakayım dedim. Üstünde dev anası bir radyoyla tarihi eser bir süpürge vardı. Onları çektikten sonra kanepeyi kaldırıp içine baktım. İrkildim bırakıverdim. ‘Hay size dee, sizin yapacağınız işe dee… Allah bin türlü belanızı versin.’ dedim. Birden çok korktum ya bu benim aradığım adamsa… ‘Hayır, hayır, hayır yalvarırım öyle olmasın.’ diye inledim. Anında tekrar açtım. Ne vardı bilin. Daha bu sabah takıştığım izbandutlardan birinin cansız bedeni… İki seksen uzanmıştı it. Hem de şu kafamı yaran şerefsizdi bu. Beni tehdit ettiği şekilde öldürülmüştü. Kafasına tek kurşun sıkmışlardı. Derin bir oh çektim. Peşinde olduğum adamın hayatı hala benim elimdeydi. Sözümü tutmak için şansım vardı. Kanepe kapanmasın diye araya az önce kenara koyduğum radyoyu sıkıştırdım. El yordamıyla adamın üstünü aradım, ceplerini karıştırdım. Silah, kimlik, cüzdan, para gibi hiçbir şey yoktu. Yolun sonu… Burada işim kalmamıştı. Bizimkilere ulaşıp ulaşamadığımı tekrar kontrol ettim. Ses seda yoktu. Zaten tüm işlerimizi planlı yapardık. Bu yüzden onların başlarının çaresine bakacağını biliyordum. Çoktan dağılıp uzaklaşmış olmalıydılar. İşin kötüsü ne dolaplar döndüğünü anlayamamıştım üstüne bir de şu ceset eklenmişti. İzbandutların irisine ne olmuştu? Diğerini ne diye öldürdüler? Hangi konuda anlaşamadılar? Mermi kimin silahından ateşlendi? Kırmızı kovan cevap değil daha çok soru getirmişti. Adamım nereye kaçmıştı, nerede saklanıyordu? Acaba çoktan ölmüş müydü yoksa hayatta mıydı? Bütün bu soruları boş vermek zorunda kaldım.  Bacağım beni öldürüyordu. Bir an önce güvenli bir yere gidip tedavi olmak istiyordum. Seke seke bu garip yerden çıktım. Çıktığımda gözüm kamaştı. İçerinin ne kadar karanlık ve loş olduğunu bir kez daha kavradım. Tilki ve kürkçü dükkanını bilirsiniz. Ben de kürkçü dükkanıma doğru yola koyuldum.

* * *

      Tökezleye tökezleye binamızın önüne geldiğimde kapıdaki arkadaşlar koşup yetişti. ‘Sarp iyi misin? Bu ne hal böyle?’ dedi biri. Diğeri de ‘Hemen reviri hazırlatıyorum.’ dedi. Bense ‘Yok yok iyiyim. Karmen burada mı?’ dedim. O da ‘Burada burada önemli bir görüşmesi vardı yukarıda odasındadır.’ dedi.   Ben içeriye girince koşuşturmaca başladı. Tekerlekli sandalye getirip beni oturttular. Normalde hiç sevmem böyle ilgi odağı olmayı herkes bilir bunu. Çünkü canım yanmaz benim öyle bir imajım vardır. Hani derler ya kötüye bir şey olmaz iyiyi de Allah korur hah tam o tipim ben işte. Demek ki halim harap görünüyordu. Yoksa teklif dahi etmezler kızacağımı biliyorlardır. Bir iki kere tamam abartmayın demeye çalıştıysam da dinletemedim. Revire gittik doktorumuza göründük. Kan takviyesi aldım. Kafama ve bacağıma birkaç dikiş atıldı. O ara başımdan geçenlerin bir kısmını kısaca anlattım.

       Karmen’in odasına giderken yolda gördüğüm arkadaşlarla selamlaştım, konuştum. Nihayet odaya vardığımda kapıda takım elbiseli üç adam gördüm. Hayret bizim Karmen görmeyeli koruma mı almıştı? Şaşırdım. Beni tanıyorlardır diye düşünüp kapıya davrandım. Hödüklerden biri ‘Şşş beyefendi giremezsiniz şu an müsait değil içerisi.’ dedi. Ne yani ben evim saydığım bu yerde kırk yıllık dostumun, ortağımın yanında böyle mi karşılanacaktım? Tepem attı. ‘Sarp ben, söyle adamlarına yolumdan çekilsinler uslu uslu. Nelerle uğraştım zaten tüm gün bir de senle uğraşamayacağım. Karmen söylemedi mi size bana tüm kapılar açılır burada.’ diye gürledim. Adam benden bir baş uzundu aşağı bakarak cevap verdi ‘Bak kimsin, nesin bilmiyorum ama bu kapı içeriden açılana kadar kimseyi içeri sokmam ben. Aldığım emirler belli. Zor kullandırtma bize şimdi. İkile hadi.’ dedi. Sesim iyice yükselmişti ‘Bana bak fena olur haa çekil önümden, yıkıl karşımdan hadisene.’ diye bağırdım. Tam adamla birbirimize kafa göz dalmaya hazırlanıyorduk ki Karmen hışımla kapıyı açtı. Beni görünce önce şaşırdı çatılan kaşlarını indirdi sonra biraz sitemle ‘Aaa Sarp ne yapıyorsun canım? Görüşmedeyim.’ dedi. Gülüşüp sarıldık. Özlemişim bu kadını. Zaten ne zaman göremesem özlerim. Kendini özletmeyi bilir. Karmen beni eliyle odaya buyur etti. Odaya girmek için hamle yaptığımda korumalardan biri yolumu kesip ‘Başkası giremez. Efendimiz içeride.’ dedi. Karmen buyurgan bir sesle ‘Kuzum, o başkası değil ki o Sarp.’ dedi. Koluma girdi içeriye geçtik. İçeride orta yaşlarda düzgün giyimli bir adam vardı. Gergin olduğu her halinden belliydi. Elindeki mendille sürekli alnındaki boncuk terleri siliyordu. Karmen, bana adamın karşısındaki koltuğu göstererek ‘Buyur, tatlım kapıdakiler adına beni affet.’ dedi. ‘Lafı bile olmaz Karmen, senin bir suçun yok.’ dedim. Adamla göz gözeydik. En azından gözlerimiz aynı hizadaydı. Fakat herif gözlerini habire kaçırdığından göz teması söz konusu değildi. Karmen sohbetine devam etti ‘Eveet, nerede kalmıştık Cüneyt Bey? Haa en son beni ikna etmeye çalışıyordunuz. Babanızı öldürüp servetine konmamıştınız değil mi? Ya da Ağva’daki otelinizin ortağını dolandırmamıştınız? Hımm başka başka ne vardı konuştuğumuz? Ha bir de şey vergi ve insan kaçakçılığı, kara para aklama falan. Ne basit geliyor kulağa değil mi böyle söyleyince?’ dedi. Cüneyt kem küm ederek ‘Efendim her şey anlattığım gibi oldu. Valla yemin ediyorum. Babam ecelinden öldü. Ortağıma hiç öyle şey yapar mıyım? O beni dolandırdı. Mağdur benim asıl. Vergi, vergi…Şey…eee. İnsanlara yardım edeyim demiştim parayla değil ha hayrım olsun demiştim. Kara para falan bilmem ben hiç. O neymiş?’ dedi. Ama adam bariz ecel terleri döküyordu. Karmen iyice sıkıştırdı ‘Öyle mi Cüneyt Bey? Nefesinizi boşa harcamayın arzu ederseniz. Önümde gördüğünüz kalın dosyada yediğiniz haltlar tüm ayrıntılarıyla kayıtlı. Görgü tanıkları, video ve ses kayıtları, nokta atışı tarihler, yerler, kişiler… Ve sakın korkmayın biz son derece adaletli bir kurumuz. Hak ettiğinizi bulacağınızdan emin olabilirsiniz. Sizi asla hayal kırıklığına uğratmak istemeyiz sonuçta.’ dedi. Adam baktı bu böyle olmayacak işi çirkefliğe vurdu. Başladı konuşmaya ‘Siz kim oluyorsunuz da bana ahkâm kesebiliyorsunuz? Bu ne cüret! Bu ülkenin polisi, askeri, devleti, yasası, yargısı yok mu kardeşim? Oh ne ala her aklına gelen yargı dağıtsın. Yok öyle yağma! Çalıştım didindim koca bir servet edindim. Nasıl yaptımsa yaptım. Çaldım çırptım diyelim sizi ne ilgilendirir. Onu da sizin gibi çapulculara yedirtmem.’ dedi. Hâlbuki Karmen’in nerelerde kulağı nerelerde gözü olduğunu en iyi bilenlerden biriydi eminim. Karmen’in nüfuzu o kadar güçlü ve sarsılmazdı ki bazen ben bile şaşırıyordum. Adam bilmeden Karmen’in en nefret ettiği şeyi yapmıştı: Otoritesini sorgulamak. Karmen oturduğu yerden kalktı. Sakinleşmek için bir iki kez soluk alıp verdi. Eminim işe yaramamıştı. Gözleri alev saçıyordu. Adamın başında volta atmaya başladı. Yüksek ve kızgın bir sesle ‘Cüneyt, ne kadar üzeceksin beni daha? Biliyorsun üzülünce sinirleniyorum sinirlenince seni üzüyorum. Daha önce sen beni yine bu şekilde sorguladın peki ne oldu? İyi olmadı. Seni üzmemem için çabalamaya ne dersin Cüneyt. Akıl almaz sorularına gelirsek birincisi olmaz olur mu bu ülkede yasa gırla elbette ama nedense uygulamada hep bir aksaklık bir sorun… Biliyor musun? Ben deli oluyorum aksaklıklara. Hak verirsin ki hepsini de tek başıma çözemiyorum. Bu nedenle arkadaşlarla kafa kafaya verdik bu şekilde. Ve sen hesap vereceğim kişiler arasında yer almıyorsun bile.  İkincisi bu söylediklerin de kanıt niteliğinde bu nedenle dosyaya eklenecek haberin olsun cicim. Üçüncüsü benim işimi zorlaştırma adam şimdiye dek tatlı tatlı konuştuk. Ama senin dilinden konuşmasını da biliyorum gerçi sen bunu zaten biliyorsun. Değil mi? Bir de senin servetin benimkinin yanında üç beş kuruş bir şey avam herif senin kirli parana sulanacak kadar düşmedim. Ayağını denk al. Bizim sisteme bir kere düşen ettiğini bulmadan çıkamaz kulağına küpe olsun. Şimdi defol git. Sakın unutma zamanı geldiğinde cehennemin dibine bile gitsen biz seni bulur getiririz.’ dedi. Adam tıpış tıpış odadan çıktı. Kıpkırmızıydı. Karmen’e göz ucuyla bile bakamadı.

       Karmen içindeki öfkeyi kusup biraz rahatlamıştı. Bana döndü ‘Nasıl alçaklarla uğraşıyoruz görüyor musun?’ dedi. ‘Görmez miyim Karmen?’ dedim. Gülümsedi. Koltuğumun koluna oturdu. Alnımdaki yarayı elledi fısıldar gibi sessizce ‘Zor bir günmüş.’ dedi. ‘Kolay bir günümüz mü var?’ dedim. Sarıldık bir süre öylece oturduk. ‘Bugün sormadın.’ dedi Karmen. ‘Hay hay sorayım: Hala sözünü tutuyor musun?’ dedim. Şevkle ‘Tutuyorum.’ dedi. ‘Bir gün vazgeçersen haberim olsun.’ dedim. Karmen kıkırdayarak ‘İlk senin haberin olur.’ dedi. Vedalaştık. Yarın stratejilerimizi gözden geçirmek üzere ayrıldık.

Yorumlar