Karmen: Parlak kırmızı |
BÖLÜM 4
Şu an bulunduğumuz bu bina çok amaçlı
olarak kullanılıyordu. Sorgu odalarımız, toplantı odalarımız, koca bir
kütüphanemiz, arşivimiz, irili ufaklı pek çok ofisimiz, yemekhanemiz, tam
teşekküllü revirimiz, hatta küçük bir laboratuarımız bile vardı. Karmen ve ben buradaki
hiyerarşiyi oluşturmak için epey emek vermiştik. Kolay olmamıştı. Bünyemizde
iki ana dal vardı: Saha çalışanları ve ofis çalışanları. Ben sahayla
ilgilenirdim Karmen’se ofisle… Saha için ayrı bir yerleşkemiz vardı. Ben
genelde orada olurdum. Düzeni sıfırdan kurarken Karmen öyle kuralcıydı ki bazen
beni çileden çıkartıyordu. Her şeyi kitabına uygun yapmak istiyordu. Ama ne
kadar haklı olduğunu sonradan anladım. Onun sayesinde politik açıdan hiç hezimete
uğramadık. Karmen’in bayıldığı bir hukuk konseyi vardı. Konseydeki kişileri mülakatla
bizzat kendisi seçmişti. Yedi avukat yanılmıyorsam sekiz hâkim ve dört tane
savcıdan oluşan bu ekip oldukça donanımlıydı. Yer yer sözü açılınca ne kadar
başarılı işler yaptıklarından uzun uzun bahsederdi. İşte bu konsey bizim kemik
kadromuz sayılırdı. Onlar zamanında saatlerce çalışarak tüm hamlelerimizi
kanuna ve tüzüğe uygun hale getirmişlerdi. Başka bir deyişle anayasadaki çatlakları
bulup bunu lehimize çevirmişlerdi. Yani bu konsey üyeleri kurumdaki en hatırı
sayılır insanlardır desem yeridir. Örneğin hepimizin bildiği gibi alıkoymak bir
suçtur. Ama eğer şahsı kendi evinde alıkoymayı başarırsanız bu suç teşkil
etmez. Çünkü yasalar şahsa ait bir konutun sizin egemenlik sahanızda olabileceğini
kabul etmez. Bu tarz ufacık oyunlar bizi her daim bir sıfır öne geçirmiştir. Üstelik
tahmin edeceğiniz gibi değerli arkadaşlarımız bunu babalarının hayrına
yapmıyor. Onlarda diğer tüm arkadaşlarımız gibi gayet göz dolduran maaşların
yanında, ek mesai ücretleri, aklınıza hayalinize gelmeyecek her çeşit sigorta,
türlü türlü gelecek güvenceleri alıyor. Ve en önemlisi onlara peşinden gitmeye
değer bir amaç veriyoruz. Anlayacağınız altları kuru, karınları tok böylece kurumumuza
maksimum katkı sağlayabiliyorlar. Bünyemizde bu bahsettiğim hukuk kadrosu
dışında eğitim, finans, sağlık, ticaret, hizmet, turizm, ulaştırma ve
haberleşme alanında pek çok kişiyle omuz omuza çalışıyoruz. Dışarıdan
bakıldığında son derece gayri resmi görünen kurumumuz aslına bakıldığında son
derece resmidir.
* * *
Bütün bunlar dışında Karmen ve ben vakit kazanmak için yerleşkelerimizde
kalıyoruz. Çatı katı iki binamızda da bize aittir. Her ikisinde karşılıklı iki
odamız ve ortada da aynı şekilde tasarlanmış sade, nezih bir salonumuz bulunur.
Karmen dün burada kalmam için ısrar etmişti. Aslında öteki yerleşkeye gitmem
gerekirdi. Eminim beni bekleyen tonla iş vardı. Fakat onu kıramadım elbette
halim de yoktu onca yol tepmeye. İkinci binamız şehir dışına yakındı. Karmen
ile saha çalışanları için özel olarak seçmiştik. Devasa bir bahçesi vardı
oranın. Neyse burada kalmıştım işte. Karmen pazar dâhil her gün 06.30’da
uyanır. Hep yapacak daha fazla işi vardır çünkü. Başkalarının çok çalışmasını
istiyorsan önce sen çok çalışmalısın der. Haksız da sayılmaz hani.
Bacağımın
ağrısı beni uyandırdığında saat 05.45’ti. Uyumak için çabaladım ama
uyuyamayacağımı anlayınca yatağımda doğruldum. Onu beklemeye başladım. Çünkü
uyanıp giyindikten sonra hemen yanıma gelip biraz daha dinlenmem gerektiğini
söyleyecekti. Saat 06.45 olduğu gibi odama damladı. ‘Günaydın, kalkmıyorsun
tamam mı?’ dedi. Kırmızı bir takım giymişti. Saçlarını da zahmetsizce topuz yapmıştı. ‘Kalkmazsam nasıl beraber kahvaltı yapacağız?’ diye sordum. ‘Yapmayız
olur biter. Dinlenmen lazım. İyi görünmüyorsun.’ dedi. Kızarak ‘Karmen ne
zamandır oturup iki çift laf etmedik. Onu geçtim hani konuşacaktık. Zaten böyle
anlaştık ya. Yoksa bana kahvaltıyı fazla mı görüyorsun?’ dedim. ‘Sen de hep
mazlumu oyna hep!’ diye sitem etti. Sonra ‘Anlaştık biliyorum ama sen iyi
hissettiğine emin misin? Şu haline bak bir.’ dedi. ‘Hadi hadi iyiyim ben, sen
hep ne dersin vakit nakittir uzatmayalım.’ dedim. Gönülsüzce ‘Peki istediğin
gibi olsun.’ dedi.
* * *
Odamdan çıktım bir de göreyim masa bin bir şeyle donatılmıştı. Anlaşılan
Karmen bana kıyak yapmıştı. Çünkü o genelde basit ve hızlı tüketilen yiyecekler
tercih ederdi. Masaya oturdum. Karmen söze başladı. ‘Eee anlat bakalım benim
bir numaralı adamım, projemin ortağı ve can dostum canını niye bu şekilde
tehlikeye atıyor? Sarp nasıl böyle bir gaflete düştün aklım almıyor. Tatlım,
emrinde yüzlercesi var. Her işi kendin halletmek zorunda değilsin. Kendimden
bildiğim için söylüyorum. Her şeye yetişmek imkânsız.’ dedi. Karmen’le
tartışmak zordu. Eğer haklıysa bunu kabul ettirir daha sonra istemediği şeyin
tekrarlanmaması için güvence alırdı. Yine de bu konuşmanın bir dost sohbeti
olmayacağını önceden kestirmiştim. Şansımı denedim ‘Karmen, her şey birden
gelişti. Başta önemli bir iş olduğu için ben halletmek istedim. Ama sonra işler
sarpa sardı.’ dedim. Karmen ciddiyetle devam etti. ‘Sarp, bak bizim sana
ihtiyacımız var anlıyor musun? Ölseydin ne olacaktı? O kadar çok kan
kaybetmişsin ki buraya ulaşman bir mucize olmuş. Sahaya inme otur oturduğun
yerde demiyorum. Tabii ki in orada çalışacak arkadaşlarımızı yetiştiriyorsun.
Ama tedbirsiz işlerden nefret ederim biliyorsun. Koca bir haberleşme ağına
boşuna mı para döktüm yani. Ufacık bir verici sinyaliyle bizimkileri harekete
geçirebilirdin. Neden yapmadın?’ dedi. Derin bir nefes aldım. ‘Endişelerini
anlıyorum Karmen. Gerçekten sana hak da veriyorum. Ama işler her zaman
tereyağından kıl çeker gibi ilerlemiyor. Konseyin geçen aylarda bahsettiği
köstebek olayını hatırlıyor musun? Hani sunucularımızdan yüklü miktarda dijital
belge çalınmıştı.’ dedim. ‘Evet evet, unutmak ne mümkün rüyalarıma giriyor
bazen.’ dedi. ‘Hah işte o işe bulaşan heriflerden birini tespit ettik. Bir iki
kez elimizden kaçırdık. Sonunda elde etmek istedikleri bir doküman olduğunu
öğrendik. Dokümanı satar gibi yapıp herifi yakalayacaktık. Her şeyi ayarladık. Ama
adam gelmedi. Öyle olunca çocukları buluşma yerinin etrafına yaydım. Şüphelinin
yakınlarda olduğunu biliyordum. Çünkü daha önce telefonlarını dinlemiştik.
Civarda bir buluşmaları daha vardı. Şifreli konuştukları için yeri
saptayamamıştık ama adam bizim olduğumuz yere çok yakın olduğunu söylemişti.
Bizimkilere oldukça güvendiğimden herkesi tek yolladım. Bu sayede adamı bulma
şansımız artacaktı. Muhtemelen o ara sinyal kesici kullandılar bizimkilerle bu yüzden haberleşemedim. Bir süre sonra önümde sürekli arkasına bakarak yürüyen
siyah şapkalı birini gördüm. Elinde bir sırt çantası vardı. Blöf yaparak dur
kaçma dedim. Adam koşmaya başladı. Peşinden ben de… Zaten aramızda çok mesafe
yoktu. Zıplayıp üstüne atladım. Beraber yuvarlandık. Bir müddet sokağın orta
yerinde boğuştuk. Sonra ben onu güç bela daha sote bir yere sürükledim. Bu
arada hala kavga ediyorduk. O sıra bir sızı hissettim bacağımda ama çok kötü değildi.
O hengâmede yaramın ciddiyetine varamadım. Kafama sağlam bir darbe alınca da
dünya dönmeye başladı. Fırsat bulup silahımı çekene kadar herif yeniden kaçmaya
başladı. Gerisini zaten bildiğini düşünüyorum. Arkadaşlardan dinlemişsindir.’ Karmen
‘Evet, sonrasını biliyorum. Ucuz yırtmışsın. Şu hırsız herifleri bir
yakalasak... Çok önemli bilgiler vardı o kayıtlarda. Bir dahakine bu tarz
işleri masa başında bitirebilir miyiz ona bakalım. Senden bir tane var Sarp.
Seni kaybetmeyi göze alamam.’ dedi. ‘Teşekkürler Karmen, ben de seni seviyorum.' Karmen 'Uff dalga geçme.' dedi. ‘Ha bir de şuna bak.’ diyerek cebimden 9 mm’lik kırmızıyı çıkarttım. Karmen
donakaldı ‘Sarp, bu… Bu o.’ dedi. ‘Ben de bildiğini düşünmüştüm Karmen.’
Yorumlar
Yorum Gönder