KAFAMIN İÇİNDEKİLER
Ben biraz evvel söndüğü zannedilen ateşin ufak kıvılcımıyım.
Yak de yakayım. Sonsuz geceyi kesecek tek makas bende. Bin bir derde deva ilaç
bende. Bir tek kendime hayrım yok. İşte bu ıstırap çeken kalbime derinden
saplanan bir ok…
Hayatın aptal büyüsüne kapılmış halde zaman nehrinin başıboş
sürüklenen bir kayığında şelalenin sonuna varmaktayım.
Seviyorum o kadını. Onu bir başkası olamadığı için
seviyorum. O ben, ben oyum. O bir papatyanın eşsiz taç yaprağı; bir aslanın
kanlı, sivri ve parlak dişi... Zarif ve şeytani…
Hülyalara kapılmak eskisi kadar kolay değil. Mütemadiyen
gelecekten korkmak adil değil. Öğrendiğim kelimeleri bir bir unutmak hiç hoş
değil.
Neden bütün şarkılar aşk, sevgi, sevda üstüne? Neden mi?
Açız çünkü anadan üryan doğduğumuz günkü gibi açız. Burada herkes ya aç ya
açıkta. Bizde gönüller büyük cüzdanlar çok çok küçük. Bırakın bir şeye doyalım.
Yaşama açız biz, diyorlar. Haklılar bence. İçmeden sarhoş olsunlar, para
vermeden de mutlu. Göz yumun buna boşuna lakırdı yapmayın.
Gelecek, sen geldiğinde seni bekliyor olamayacağım çünkü
muhtemelen farkına hiç varamayacağım. Bu kaçık dünyadan bir çıkış bir kaçış
yolu var en azından. O da ölüm. Bekleyip görelim bakalım kim daha önce
davranacak hasta ruhum mu ölüm meleği mi?
Güç, ucu keskin sanılan kör bir bıçaktır.
Durup düşünmeye vaktim kalmasın istemiştim. Oysa düşünce
yoksa ben de yokum. Bu değilmiş sanırım istediğim.
Ne göz gözü ne de dudak dudağı yakar. İçimizde perçinlenen
kıvılcım yalnız ruhtan çakar.
Yazarların buğulu düşlerinden kopup sayfalarda canlanan
kadınlar; etten, kemikten, türlü ihtirastan, kibirden ve gizemden doğdular. Her
biri içimde ayrı bir yere kondular. Korkak kuşlar gibiler: hep tedirgin hep tetikte…
Güzellikleri gün geçtikçe deliliğin pençesine düşüyor. Her birinin gözleri
öfkeli, ateş saçıyor. Saçları zehirli yılanlardan kıvrım kıvrım, kımıl kımıl…
Sahi ya neden böyle bütün sevdiğim kitapların kadınları? Neden?
Bana tatlı olduğumu söylemeyi kesin. Ben acımsı bir çağladan
daha tatlı değilim.
Dilimiz bize yaratıcı tarafından bahşedilmiş harika bir ödül
ve aynı zamanda berbat bir ceza. Gerçi dilim olmasa bile düşüncelerim içimden
sızardı benim. Belki toprak bir testiden sızan su gibi… Ya da gürüldeyen
şelalelerin taşkın suları gibi dehşetle korkuyla…
Diyeceğim o ki; siyaset birkaç domuzun çamurun içinde
devinimlerinden etrafa sıçrayanlardır.
Yalnızlığı arıyorum. Ya bulursam ne olacak bana? Bana ve
kafamın içindeki yerleşik eşrafa… Büsbütün azacaklar herhalde. Belki dışarıya
çıkmayı dener şerefsizler.
Kolay bulunmayan bir nimet sessizlik… Ama nasılsa ona da
şükretmeyi bilmez nankör ruhum.
Acı çekmeyecek ve çektirmeyecek bir yaşta ölmek istiyorum
ben. Huysuz, aksi nenelerden olmaksa asla… Bu dünyada bir asır yaşamak uzun
dönemde parlak kelepçelerden farksız… Tutsaksın bir şekilde ama yaşama içgüdün
bunu anlamlandırmana fırsat vermiyor. ‘Uzun bir yaşam mı?’ ne güzel deniyor.
Sim, pul, yalan ama sanki tapılası dünyan… Kendimi tatmin ettiğim bir hayattan
elimi eteğimi çekmekten hiç çekinmem. Ölüm diliyorum.
Ben Kaf Dağı’ndan geldim, yorgunum. İplerde sallandırdılar
acıyor boynum. Devlerle kol kolayım bu benim alayım. Yürüyoruz tepelerin
ardına.
Ben, kısa ömürlerinde hür kelebekler kadar şanslıyım. Çivisi
çıkmış dünyanın en şanslı insanıyım. Keder ve acı şu ana dek kapımı hiç
çalmadı. Gökten inen nimetler hep elimde avucumdaydı. Öyleyse neden ruhumun
dikişleri patlıyor. Ben mi sığamıyorum içine, o mu bana sığamıyor? Kulaklarım
eksik işitir, gözlerim görmez oldu. Geçen göğe baktım anlamadım neden yarım.
Ruhumda çınlayan dizeler, inleyen ağıtlar var. Şiir, kitap, resim, sanat
hiçbiri kurtaramıyor beni. Gönlümde hüznün yakıcı sırrı var. Derdime çare
aramıyorum, arasam bulamıyorum. Ben nerede yitirdim kendimi, bir türlü
bilemiyorum.
Gözlerini sıkı sıkı yumup kulaklarını tıkama sakın. Belki
öğrenmeyi hırsla reddettiğin şey en çok arzuladığındır. Kim bilir?
Kurallar gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin pek çok canlının
görünmez gemleridir. Her şey onları esnetmek ve kopartmak ister. Ancak yalnızca
yeterli asilik ve asabiyet onları yenmeye yeter.
Ben henüz kendimi anlamamışken beni anlamaya meraklı bunca
insan neden?
Seçmesini bilen için kitabın çok hoş meziyetleri vardır ama
elbette her nimet bir zahmet karşılığında elde edilir.
Ben, ruhum ve türevlerim yeterince mutluyuz. Sırada
diğerleri var, onlar için yaşıyorum. Ben; şansla, şansın içine doğan ben söz
verdim. Paylaşmaya, kurtarmaya, yükseltmeye, yüceltmeye söz verdim. Sözümü
tutmak için yaşayacağım. Bunun için buradayım. Dünya’da başka bir işlevim yok.
Her dize bir öncekini unutturacak kadar kuvvetliyse o
dizelerin ayakucunda marifetli bir şair yatar.
Beni affet bugün günlerden pazar. Hüznün zehri içime akar
azar azar. Beni affet çünkü gök mavi ve bulutlar beyaz. Beni affet ömrüm
zannettiğimden de az.
Şu nahoş gezegenin yıkık duvarları arasında kalmış zavallı bir kızım ben.
Yollar, sözler, dertler, devalar, türlü türlü cefalar her
biri benimdir.
İhtimaller silsilesi sadece berbat zamanlara özgü olarak
gerçeğin kendisinden daha kötü olabilir.